Bizden çalınanları geri alalım! Eşitliğin, özgürlüğün, barışın ülkesini kuralım!
Yoksulluk ve hayat pahalılığı ülkemizde büyük sorun haline gelmiştir. Hangi tarafa baksak, kiminle konuşsak, bir avuç patronun ve yandaşın dışında hepimizin ortak sorunu geçim derdidir.
Ancak bu sorun ya seçim malzemesi haline getirilip oy devşirmenin aracı olarak kullanılmakta ya da bir takım yardımlar ve vaatlerle geçiştirilmektedir. Bizlerse bu sorunun siyasi, ekonomik ve toplumsal nedenlerini ortaya koyarak somut çözümlerin ne olduğunu göstermek istiyoruz.
Barınamıyoruz, Beslenemiyoruz, Isınamıyoruz
Ülkemizde ciddi bir barınma krizinin, gıda krizinin ve enerji krizinin olduğunun altını çiziyoruz. Önümüz kış ayları. Birçok insan kirasını ödeyememekle karşı karşıya ve evsiz kalmak zorunda kalacak. Birçok insan gıda krizinden kaynaklı yeterince beslenemiyor. Bunun en ileri örneği okullarda beslenme yetersizliği yüzünden derslerde bayılan öğrencilerdir. Evlerde kombiyi açmadan ya da en düşük düzeyde yakarak oturuyoruz, dolayısıyla ısınamıyoruz. Ve aldığımız ücretler bunların hiç birini düzeltmeye yetmiyor. Asgari ücret tespit komisyonu adeta tiyatro oynar gibi toplanıyor ve 7500 liralardan bahsediliyor. Oysa masaya oturan Türk-İş’in bile açıkladığı rakamlara göre açlık sınırı 7.787 TL, bekâr bir çalışanın ‘yaşama maliyeti’ ise 10 bin 171, yoksulluk sınırı ise 25.364 TL’dir.
Bu şartlar altında önümüzdeki kış aylarında halkın derdine bir parça çözüm olacak acil adımlar atılmalıdır.
1) Her haneye 140 m3 doğal gaz parasız şekilde verilmelidir.
2) Asgari ücret belirlenirken açlık sınırı değil 4 kişilik hane halkının yaşam maliyeti veri kabul edilmelidir ve asgari ücret insanca yaşayacak bir seviyeye çekilmelidir.
3) Kiralar denetlenmeli ve bölgeye göre üst sınır getirilmelidir.
4) Her okulda, öğrencilere günde bir öğün ücretsiz yemek verilmelidir.
Bu adımlar halkın yaşadığı yoksulluğun en ağır düzeylere ulaşmasının önüne geçmek için acilen atılmalıdır. Ancak sorun bununla bitmemektedir.
Kalıcı çözümler geliştirilmelidir.
20 yıllık AKP iktidarı boyunca uygulanan piyasacı, neoliberal politikalar ülkemizde yaşanan çöküntünün, krizin, yoksulluğun, hayat pahalılığının asıl kaynağıdır. Halkın elinde hak olarak ne varsa özelleşmiştir ve bu yüzden temel haklarımıza fazladan paralar ödeyerek ulaşmak zorunda kalıyoruz.
Örneğin hem doğal gazda hem de elektrikte dağıtımın özel şirketler üzerinden yapılması halkın sırtına fazladan yük bindirmektedir. Doğal gaz dağıtım şirketleri kamulaştırılacak ve halkın enerjiye ulaşmadaki aracı ve kar marjı ortadan kalkacaktır. KDV ve ÖTV faturalardan kaldırılacaktır. Patronların silinen vergi borçları tahsil edildiği takdirde zaten halktan alınan dolaylı vergilerden elde edilecek gelirden çok daha fazlası elde edilebilir. Yani çözüm enerjide acil ve bedelsiz kamulaştırmadır!
Yaşadığımız konut sorununda acil olarak yapılması gerekenin kiralara üst sınır getirilmesi olduğunu söyledik. Ancak bununla birlikte hala devletin belirlediği zam üst sınırından daha fazla zam yapan ev sahiplerinin de denetlenmesi ve bunun için kiracıların da dahil olduğu denetleme mekanizmaları kurulması gerekmektedir. Bununla birlikte sosyal konut kalıcı çözümlerden birincisidir. Ancak açıklanan sosyal konut projeleri sosyal olmaktan uzaktır ve emekçileri kent dışına sürmenin birer aracı halindedir. Dolayısıyla emeğiyle geçinen insanların kent merkezlerinde de yaşayabileceği şekilde sosyal konut üretilmelidir. Ayrıca konut vergisi birden çok eve sahip olanlarda ev sayısı arttıkça arttırılmalı ve bu sayede konut bir yatırım aracı olmaktan çıkarılmalıdır.
Her okulda, öğrencilere günde bir öğün ücretsiz yemek verilmelidir. Çünkü yaşadığımız gıda krizinin en büyük ceremesini öğrenciler çekmektedir. Gıda krizi bize hayat pahalılığı olarak yansımaktadır. Her ay yayınladığımız Ankara’da Beslenme ve Barınma Maliyeti Raporu’nda göstermiş olduğumuz gibi Ankara’da 4 kişilik bir hane halkının sağlıklı ve dengeli beslenebilme maliyeti 8028 TL’dir.
Gıda krizine karşı çok yönlü politikalar geliştirmek gereklidir ama ilk olarak tarımın halk yararına, halkın ihtiyaçları gözetilerek planlanması ve böylece hem üreticinin hem de tüketicinin çıkarına dönüştürülmesidir. Tarım şirketlerinin, emperyalist tekellerin ihtiyaçları doğrultusunda belirlenen tarım politikaları ülkemizde gıda krizinin en büyük sebeplerinden biridir.
Asgari ücretin dört kişilik hane halkının ihtiyaçları doğrultusunda belirlenmesi ve insanca yaşayacak bir düzeye çekilmesi enflasyona, pahalılığa karşı geliştirilecek acil önlemdir. Ancak asıl sorun ücrete bağımlılıktır. Yani temel hakların piyasalaşması. Halk sağlığa, eğitime, enerjiye, gıdaya, barınma hakkına ulaşmakta ciddi paralar ödemek zorunda kalıyor. Bu temel hakların ya parasız ya da cüzi miktarlarda paralar verilerek ulaşılması sağlanmalıdır. Bunun yolu kamulaştırmadan ve kamusal dönüşümden geçmektedir. Eğitim ve sağlık gibi en temel ihtiyaçlarda, okulların ve hastanelerin çoğu hala kamu kuruluşu gibi gözükmesine rağmen içeriği piyasacı ve gerici bir dönüşüme tabi tutulmuştur. Ortaya çıkan sonuç; randevu alamadığımız hastaneler, ilaç bulamamak, şehir hastaneleri gibi projelerle sağlık kuruluşlarının kent merkezlerinden taşınması ve sağlığa ulaşamamaktır. Bu yüzden sağlığın, sağlık kuruluşlarının halkın ihtiyaçları gözetilerek, sağlık emekçilerinin katılımıyla kamusal bir dönüşüme ihtiyacı vardır.
Derdimiz basit, derdimiz ortaktır! Geçinebilmek, barınabilmek, ısınabilmek, beslenebilmek yani kısacası insanca yaşayabilmek istiyoruz.
Bu konuda atılması gereken acil adımlar da, gerekli kapsamlı dönüşümler de yapılabilir. Türkiye’nin kaynakları bütün bunları yapabilecek potansiyele sahiptir. Ancak bunu yapabilmenin temel şartı bir avuç patronun çıkarını değil halkın çıkarını öne koymaktır. Halka şirin gözükeyim, ama esas olarak patronların çıkarlarını temel alayım diyenler bu adımları atamaz, ikisi bir arada olamaz.
Tam da bu yüzden bunu gerçek anlamda gerçekleştirecek tek güç halkın örgütlü gücüdür! Tam da bu yüzden halka çağrımızdır, örgütlü ve bir arada mücadele etmemiz gerekiyor. Kendi sorunlarımızı kendimizin konuşacağı, kendimizin talep edeceği, kendimizin çözeceği bir hareket kurmamız gerekiyor. Bu yüzden “Bizden çalınanları geri alacağız!” diyoruz ve bu mücadele çağrısını büyütme sözü veriyoruz.
Halkevleri
İşsizlik Ödeneğinin Tanımı
Sigortalı işsizlere yasada belirtilen şartları taşımaları halinde işsiz kaldıkları dönem için belirli süre ve miktarda yapılan ödemedir.
İşsizlik Ödeneğinden Yararlanma Koşulları
İşsizlik Ödeneğine Başvuru
Hizmet akdinin feshinden sonraki 30 gün içinde en yakın İŞKUR birimine başvurmak gerekmektedir. Başvuru, İŞKUR birimine şahsen gelerek veya elektronik ortamda www.iskur.gov.tr adresinden yapılabilir. Mücbir sebepler dışında 30 gün içerisinde başvurulmaması halinde, başvuruda gecikilen süre, toplam hak sahipliği süresinden düşülmektedir.
İşsizlik ödeneğinin ödenebilmesi için sigortalı işsizlerin iş almaya hazır durumda olması gerekmektedir. İşsizlik ödeneği başvurusu ile kişinin iş arayan kaydı yapılmakta veya güncellenmektedir. Böylece sigortalı işsizlerin danışmanlık, işe yerleştirme ve mesleki eğitim hizmetlerini alması sağlanmaktadır. Dolayısıyla, vekâletname ile başvuru yapılması imkanı bulunmamaktadır.
İşsizlik Ödeneğine Hak Kazananlara Sunulan Hizmetler
İşsizlik Ödeneğinin Süresi
hizmet akdinin feshinden önceki son üç yıl içinde;
süre ile işsizlik ödeneği verilmektedir.
İşsizlik Ödeneği Miktarı
Günlük işsizlik ödeneği, sigortalının son dört aylık prime esas kazançları dikkate alınarak hesaplanan günlük ortalama brüt kazancının %40’ı olarak hesaplanmaktadır. Bu şekilde hesaplanan işsizlik ödeneği miktarı, aylık asgari ücretin brüt tutarının %80’ini geçememektedir. İşsizlik ödeneği damga vergisi hariç herhangi bir vergi ve kesintiye tabi tutulmaz.
2022 yılı için aylık işsizlik ödeneği hesabı
Son 4 Aylık Prime Esas Kazançların Aylık Ortalaması | Hesaplanan İşsizlik Ödeneği Miktarı | Damga Vergisi
Oranı |
Ödenecek İşsizlik Ödeneği Miktarı | |
Son 4 Ay 2022 Yılına Ait Asgari Ücretle Çalışan | 5.004,00 | 2.001,60 | 0,00759 | 1.986,41 |
Son 4 Ay 2022 Yılının ikinci dönemine Ait Asgari Ücretle Çalışan | 6.471,00 | 2.588,40 | 0,00759 | 2.568,75 |
Son 4 Ay 9.750 TL ile Çalışan | 9.750,00 | 3.900,00 | 0,00759 | 3.870,40 |
Son 4 Ay 15.000 TL ile Çalışan | 15.000,00 | 6.000,00(*) | 0,00759 | 5.137,51 |
(*) Hesaplanan işsizlik ödeneği miktarı, aylık asgari ücretin brüt tutarının %80’ini geçemeyeceği için işsize ödenecek aylık işsizlik ödeneği bu şekilde hesaplanmıştır. 2022 yılında asgari ücret 1.01.2022 – 30.06.2022 dönemi için brüt 5.004,00 TL, 1.07.2022–31.12.2022 dönemi için ise brüt 6.471,00 TL dir. |
İşsizlik Ödeneğinden Yapılan Kesintiler
İşsizlik ödeneği damga vergisi hariç herhangi bir vergi ve kesintiye tabi değildir, nafaka borçları dışında haciz ve başkasına devredilemez.
İşsizlik Ödeneğinin Ödenmesi
İşsizlik ödeneği başvuruları izleyen ayın sonuna kadar sonuçlandırılır. İşsizlik ödeneği, her ayın beşinde aylık olarak işsizin kendisine ödenir. Ödeme tarihini öne çekmeye Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı yetkilidir.
Sigortalı işsizlere ödemeleri, Kuruma bildirdikleri Banka Hesap numaraları (IBAN) aracılığıyla, hesap numaralarının eksik veya hatalı bildirilmesi durumunda ise en yakın PTTBank aracılığı ile yapılmaktadır.
İşsizlik Ödeneğinin Kesildiği Haller
İşsizlik ödeneği almakta iken;
işsizlik ödenekleri tekrar başlatılmamak üzere kesilmektedir.
Sağlık Hizmetinden Yararlanma
İşsizlik ödeneği alanlar genel sağlık sigortası kapsamında olup, işsizlik ödeneği ödenen günler için, ilgililer adına sadece genel sağlık sigortası primleri İşsizlik Sigortası Fonundan yatırılmaktadır. Ödenek alanların bakmakla yükümlü olduğu kişiler de genel sağlık sigortalısı kapsamında sağlık hizmetlerinden yararlanabilmektedir.
İşsizlik Ödeneği Alırken Yapılması Gerekenler
İşsizlik ödeneği alınan süre içinde;
hallerinde durum 15 gün içinde en yakın İŞKUR birimine veya Alo170’e bildirilmelidir.
İşsizlik ödeneğinden yararlananlar, kendi kusuru ve bilgilerdeki eksiklik veya yanlışlık nedeniyle yapılan fazla ödemeleri yasal faizi ile birlikte ödemek zorundadır.
İşsizlik Ödeneği Yeniden Başlatma Durumu
Ödenekten yararlanırken, işsizlik ödeneğinden yararlanma süresi doldurulmadan tekrar işe girilmesi ve işsizlik ödeneğinden yararlanmak için gerekli olan şartları yerine getiremeden yeniden işsiz kalınması halinde daha önceden hak edilen işsizlik ödeneği süresi dolduruluncaya kadar ödenekten yararlanılabilinir. Kalan hak sahipliğinin devamında İŞKUR’a başvurulan tarihten itibaren ödemeler gerçekleştirilir.
Hak kazanma şartlarını sağlamak suretiyle yeniden işsiz kalınması halinde ise sadece bu yeni hak sahipliğinden doğan süre kadar işsizlik ödeneği ödenir.
Kapitalist serbest piyasa ekonomisinin bir sonucu olarak kiracılar kanun hükümleri dışında yalnızlaştırılmış durumda. Bir yerdeki kira veya satış bedelinin nasıl belirlendiği veya neye göre arttığı tamamen serbest piyasanın elinde. Kamu eliyle rayiç bedellere dair bir üst sınır belirlemesi maalesef yok.
Google verilerine göre son 90 günde “Sözleşmesi kiracı nasıl çıkarılır” sorusunun aramalarında yüzde 500 artış meydana gelmiş. “Kiracı kirayı kaç gün geciktirebilir” aramasında yüzde 400, “5 yılı dolduran kiracı” aramasında yüzde 250, “Kiracı hakları 2022” aramasında ise yüzde 150 artış meydana gelmiş. Son 5 yıla baktığımızda ise “Kirasını düzenli ödeyen kiracı nasıl tahliye edilir” cümlesi yüzde 1700 daha fazla aranmış.
Ekonomik krizin bir sonucu olarak maalesef kiracılarla ev sahipleri sürekli karşı karşıya geliyor. Ev sahipleri rayiç kiraların çok artmasından ve kendi kira bedellerinin düşük kalmasından şikâyet ederken, kiracılar ev sahiplerinin kendilerini gerçeğe aykırı ve türlü oyunlarla yüksek zamlara, tahliyeye zorlandıklarından dert yanıyor. Devlet ise maalesef genel olarak bu duruma “seyirci”.
Geçtiğimiz günlerde geçen bir kanunla “konut” kiralarında 1 Temmuz 2023’e kadar kira artış oranı sabitlendi ve yüzde 25 olarak belirlendi. Bu kanun maddesi kiracıların lehine ise de ev sahipleri kiracıları nasıl tahliye ettireceğinin derdinde. “Kirasını düzenli ödeyen kiracı nasıl tahliye edilir” cümlesinin aratılmasını geçtim, bu aramada yüzde 1700’lük bir artışı “iyi niyetli” bir davranış olarak okumak da pek mümkün görünmüyor.
Kapitalist serbest piyasa ekonomisinin bir sonucu olarak kiracılar kanun hükümleri dışında yalnızlaştırılmış durumda. Bir yerdeki kira veya satış bedelinin nasıl belirlendiği veya neye göre arttığı tamamen serbest piyasanın elinde. Kamu eliyle rayiç bedellere dair bir üst sınır belirlemesi maalesef yok.
Peki kiracılar tamamen yalnızlar mı? Kanun ne diyor? Birkaç faydalı anekdot paylaşmakta fayda var.
Hukuk kurallarının “kötü niyeti” korumadığı, her zaman yapılabilecek bir şey olduğunu bilin. Mal sahibiniz sizi telefon/SMS ile sürekli adeta taciz ediyorsa telefon/SMS ile iletişim kurmak istemediğinizi, tekrar iletişim kurması halinde şikayetçi olacağınızı, varsa yasal olduğunu düşündüğü bir hakkı ihtarname/dava gibi yollara başvurabileceğinizi, bunun harici görüşmek istemediğinizi belirtebilirsiniz. Her zaman bu konularda bir hukukçudan profesyonel danışmanlık almanız da faydalı olacaktır.
Av. Sercan Aran – Halkevleri Hukuk Sekreteri
Marmara Gölü; Gediz Havzası içerisinde bulunan 6 bin hektar büyüklüğünde tarımsal rezervuar özelliğinde bir göldür. 2017 yılında Ulusal Öneme Haiz Sulak Alan olarak tescillenmiş ve koruma kapsamına alınmıştır. Gölde 26 alg türü, 6 zooplankton türü, 11 balık türü, 33 iki yaşamlı türü, 162 kuş türü, 32 memeli türü ve 355 bitki türü bulunmaktadır. Göl özellikle göçmen kuşlar için çok önemli konaklama ve beslenme alanıdır. Marmara Gölü biyolojik çeşitliliği yanında etrafında balıkçılık ve tarım yapan yerleşim yerlerinin geçim kaynağıdır. Marmara Gölü bütün bu özelliklerine rağmen kuruyarak yok olmanın eşiğindedir.
Daha önceki yıllarda da kuruma tehlikesi altında kalan Marmara Gölü yapılan müdahalelerle varlığını sürdürebilmiştir. Ancak 2018 yılından buyana gerçekleşen küçülme gölün varlığını tehdit eder hale gelmiştir. Göle su taşıyacak olanaklar acilen yaratılamaz ise Marmara Gölü yok olacaktır. Bu konuda zaman en büyük eksikliğimizdir. Doğanın saati biz farkına varmasak da işlemeye devam etmektedir. Bu nedenle sorunun kaynağının doğru tespit edilmesi yapılacak uygulama ve projelerin yeniden ekolojik sorunlara, zaman ve para kaybına yol açmaması açısından önemlidir.
Marmara Gölü ve çevresi uzun yıllardır yağışların giderek azaldığı iklimin kuraklığa evrildiği bir bölge haline gelmiştir. Gelecekte durumun daha da kötüleşeceği öngörülmektedir.
İklim krizine bağlı olarak son on yılda göl su yüzeyine düşen yağış miktarı %95 oranında azalmıştır.
Marmara Gölünün yüzey suları ile olan bağlantısı büyük oranda kesilmiştir. Bunun en önemli nedeni Marmara Gölünün ana beslenme kaynağı olan Gördes Çayı üzerine kurulmuş olan Gördes Barajıdır. Barajın yapıldığı yıllarda göle can suyu bırakılması gerekliliğinin bir zorunluluk olarak ele alınmaması bugün de gölün beslenmesini engelleyen sebeplerden biridir. Bugün barajdan göle su aktarılmak istense bile bu mümkün olmayacaktır. Kumçay nehir yatağı üzerinde faaliyette bulunan çok sayıda kum ocağı nedeniyle akış sağlayacak özelliğini kaybetmiştir.
Marmara Gölünün su hacminin azalmasındaki en önemli etkenlerden biride gölü besleyen yer altı sularının azalmasıdır. Tarımsal amaçlı aşırı ve kontrolsüz sulama bu sorunun en önemli nedenidir. Havzadaki yüzey sularının azalması ve kimyasallarla aşırı kirlenmesi nedeniyle yeraltı sularının kullanımı kaynakların kendini yenileme kapasitesi üzerinde artış göstermektedir.
Kumçayı Derivasyon Kanalı’ndan gelen akışın kesilmesine neden olan Gördes Barajı havzalar arası su transferi projelerinden birisidir. Yanlış kent politikaları nedeniyle kendi su havzalarındaki kaynaklarını tüketen metropollerin su ihtiyacı komşu havzalardan sağlanmaktadır. Gördes Barajı da özellikle İzmir’in su ihtiyacını karşılamak amacıyla yapılmıştır. Uzun yıllar Gediz Havzası’nın yer altı sularını kullanan İzmir kenti Gördes Barajından aktarılan suyla havzanın yüzey sularını da ortak olmuştur. Havzalar arası su transferi bir yerdeki sorunu çözerken başka yerlerde ekolojik, ekonomik ve sosyal sorunlara neden olmaktadır. Bu nedenle Bozdağ üzerinden göle su taşımak amacıyla hazırlanan proje iptal edilmelidir.
Marmara Gölü’nün çekilme alanlarının işgal edilerek tarımsal faaliyet yürütülmesi başlı başına bir sorun oluştururken, TİGEM eliyle tarımsal faaliyetin göl tabanında genişleyerek devam ettirilecek olması ekolojik sorunu politik bir sorun haline de getirmektedir. Zira Göl alanı üzerinde yapılan tarımsal faaliyetler biyolojik çeşitliliği yok ettiği gibi gölün geri kalan bölümünü de yaratacağı kimyasal kirlilikle yok edecektir. Göl arazisi üzerinde devam edecek her türlü tarımsal faaliyet göl ve çevresindeki ekosistemi yok ederken gölün fiziksel bütünlüğüne de ortadan kaldıracaktır. Göl tabanının tarımsal faaliyetle jeomorfolojisinin tahrip edilerek bozulacak olması ile Marmara Gölü göl vasfını kaybedeceği gibi, devlet eliyle kiralanarak ranta açılmasıyla bir daha göl haline dönemeyecektir Bu nedenle göl alanında sürdürülen ve yapılması planlanan her türlü tarımsal faaliyet yasaklanmalıdır.
Halihazırda göl tabanında tarım alanı açma ve paylaşım mücadelesi toplumsal felaketler yarattığı gibi bu seferde TİGEM tarafından tarım yapılacak olması yasadışı bu faaliyetlere meşruiyet sağlayacağı gibi yeni rant olanakları yaratacaktır. Kağıt üzerinde koruma altında olan ve bölgenin önemli sulak alanlarından bir olan gölün TİGEM tarafından kiralanarak tarıma açılması ülkenin dört bir yanında sürdürülen rantsal dönüşüm projelerine bir yenisini ekleyecektir.
Marmara Gölü’nün eski canlılığına dönüşmesi karmaşık farklı sorunların bir arada çözümünü gerektirmektedir. Bütün bu sorunlar ve gelişmeler etrafında acil yapılması gereken Marmara Gölü’nün hızlı bir şekilde yeniden yeteri kadar suyla buluşturulmasıdır.
Gediz Nehri üzerinde kurulu Ahmetli Regülatöründen denize boşalan sular Marmara Gölü’ne aktarılmalıdır. Yüksek maliyet nedeniyle çalıştırılmayan regülatörler yerine daha büyük bir maliyetle yapılacak bir projenin gündeme alınması da samimi bir tercih değildir. DSİ bu konudaki sorumluluğunu derhal yerine getirmelidir.
Halkevleri Kent ve Ekoloji Çalışma Grubu