ÜYE OLMAK İSTİYORUM
Üyelik formu için tıklayınız
BAĞIŞ YAPMAK İSTİYORUM
Halkevleri üye ve dostlarının desteğiyle ayakta.
GÖNÜLLÜ OLMAK İSTİYORUM
Halkevleri tamamen gönüllü faaliyetlerle çalışmalarını gerçekleştirir.

HALKIN HAKLARI VAR

HALKIN HAKLARI İÇİN MÜCADELEYE
HALKIN HAKLARI İÇİN MÜCADELEYE
Kızılarık Halkı Barınma Hakkı Bürosu’nu Açtı

Kızılarık Halkı Barınma Hakkı Bürosu’nu açtı

Antalya’da yüz yıldır yaşadıkları mahalleden atılmak istenen Kızılarık halkı mücadelesini büyütmek için Kızılarık Barınma Hakkı
Bürosu’nu açtı. Açılışa Kızılarık halkının yanı sıra CHP Antalya Milletvekili Cavit Arı, Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı
Başdanışmanı Cem Oğuz, eski Antalya Barosu Başkanı Polat Balkan, Muratpaşa Belediye Başkan Yardımcı Nuran Yılmaz,
Kızılarık muhtarı Sinan Fırat ve CHP Muratpaşa ilçe yöneticileri katıldı.
Kızılarıklılar, açılışta aldıkları sözlerde, yıllardır yaşadıkları mahallede daha önce 4-5 bin TL gelen ecrimisil bedellerinin bu yıl
yüzbinlerce ve milyonlarca lira olarak geldiğini söylediler. Mahalleli kendilerine kendi kurdukları mahallelerinde işgalci muamelesi
yapıldığını ifade ettiler. Asgari ücretle ve en düşük emekli maaşlarıyla geçinmeye çalıştıklarını, aşırı yüksek gelen ecrimsilleri
ödeyemeyeceklerini vakıflar tarafından mahallelerinden atılmak istendiklerini, ödenebilir ecrimisllerin gönderilmesi gerektiğini
söylediler.
Mücadelemiz güçlenecek
Kızılarık Barınma Platformu sözcüsü Av. Engin Akbaba, haklı mücadelemizi büyüterek sürdüreceğiz. Vakıfları mahallenin
barınma sorununu çözmek için adım atmaya çağırıyoruz. Bu mücadelemizi güçlendirmek için büromuzu açıyoruz.
“Mücadelenin merkezi olacak”
Halkevleri yöneticisi ve Kızılarık Barınma Platformu heyetinden Kutay Meriç, barınma hakkı bürolarının bu ülkede bir geçmişinin
olduğunu, yıllar önce ilk defa Ankara’da Dikmen Vadisi’nde kurulduğunu ve kendisinin oranın da kurucuları arasında olduğunu
ifade etti. Bu geleneğin artık Kızılarık mahallesinde sürdüğünü görmekten mutlu olduğunu söyleyen Meriç, büronun sürekli açık
olacağını, mücadele için gerekli bilgilendirmelerin, hukuki desteğin de buradan verileceğini ve mücadelenin merkezi olacağını
ifade etti.
Çözüm masası kurmak için adım attık.
Büyükşehir belediyesi başkan baş danışmanı Cem Oğuz, “yapılacak tek bir şey var oda 4706 sayılı yasayı işletmek” Vakıflar
ecrimisilleri geri çekmelidir” diyerek Antalya valisi, Büyükşehir Belediyesi, Muratpaşa Belediyesi, Vakıflar, Hazine ve mahalle
temsilcilerinden oluşan bir çözüm masası kurmak için adım attıklarını söyledi.
CHP’li Arı: “Sorunun takipçisiyiz”
CHP Antalya Milletvekili Cavit Arı, ısrarlı bir mücadeleyle bu sorunu çözebileceklerini ifade etti. Arı, Muratpaşa Belediyesi ve
Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin de bu konuda kendi üstlerine düşenleri yapacaklarına söz verdiğini belirtti. Arı, sorunun
sadece mülkiyet meselesi olmadığını, tarih ve yaşanmışlıkların da olduğunu vurguladı. Mücadelenin ısrarla ve bölünmeden
ayrışmadan sürmesi gerektiğini söyleyerek, “Mermeri delen suyun şiddeti değil damlanın süreliğidir” dedi. Arı, sorunun takipçisi
olduğunu ifade etti.

Ne olmuştu?
Kızılarık halkı bir yılı aşkın bir zamandır barınma hakları için Sadrazam Kuyucu Muratpaşa Bin Abdüsselam Vakfı’yla mücadele
ediyor. Yüzyıl önce mahalleyi kuran ve yerleşen mahalleli, vakıfların mülkiyet iddia etmesi üzerine, uzun yıllar süren davalar
sonucu mahalle vakıf üzerine tescil edilmişti. Mahalle halkı geçen yıl ekim ayında Kızılarık Barınma Platformu’nu kurarak
barınma hakları için mücadeleye başladı.
Vakıflar Bölge Müdürlüğü, Milli Emlak Bölge Müdürlüğü, Muratpaşa Belediyesi ile yapılan görüşmeler neticesinde, vakıflar
çözüm için 4706 sayılı yasa kapsamında hazineyle trampa yapılarak vatandaşa arsalarının sahibi olması için talepte
bulunmuştu. Mahalleli bu çözümün yerine getirilmesini beklerken, vakıfların hazineden bu talebi yapmasına rağmen Muratpaşa
Belediyesi ile konut projesi pazarlığına giriştiğini öğrenen mahalleli bu duruma itirazlarını getirdi.
Vakıfların, kendilerine konut satma dayatmasına mahallelinin itirazı üzerine, Vakıflar, Kızılarıklılara aralık ayı başında milyonları
bulan ecrimisil ödemeleri ve tahliye emirleri içeren tebligatlar da geldi. Mahalle halkı yüksek ödenemeyecek miktardaki
ecrimisillere karşı 8 Aralık’ta mahalledeki pazar yerinde kitlesel bir eylem yapmıştı.

Kızılarık halkı barınma hakkına sahip çıkıyor.

Genel Başkanımız Nebiye Merttürk’ün “Emperyalistlerin hegemonya savaşı ve anti-emperyalist barış hareketi” üzerine Odak Dergi ile söyleşisi

(SÖYLEŞİ) Nebiye Merttürk: Emperyalistlerin hegemonya savaşı ve anti-emperyalist barış hareketi

 

  

Odak Dergisi ülkemizde ve dünyada yaşanan gelişmeleri Türkiye ve dünya devrimci hareketi açısından anlamaya çalışıyor. Değişik konu başlıklarından oluşan söyleşilerimizde sosyalist örgütlerden ve kişilerden aldığımız görüşler ile ortak bir eleştirel düşünceye varmayı umuyoruz. Dizimizin bu konusu ise dünyada yükselen savaş tehdidi ve bu savaş tehdidine karşı geliştirilebilecek “Anti-Emperyalist Barış Hareketi İhtiyacı” olacak. Sorularımızı bu kez de Halkevleri Genel Başkanı Nebiye Merttürk’e yönelttik. Aşağıda cevapları yayınlıyoruz. İyi okumalar dileriz…

Emperyalizm savaşları hangi amaçlarla, nerelerde ve nasıl kışkırtıyor?

Son yıllarda ortaya çıkan savaşları anlamlandırmak için emperyalist sistem içindeki krizlere ve kimi yerler için de halkların direnme kapasitelerine bakmak gerekli. Bölgesel savaşları ve gerilimleri tetikleyen iki temel kriz var. İlki emperyalist sistem içindeki siyasi hegemonya krizi. İkincisi ise kapitalist sistemin birikim modelinde yaşadığı tıkanıklık. Bunlara kısaca değinelim.

Eskisi gibi tek kutuplu bir emperyalist sistemden bahsetmek zor. Afganistan ve Irak işgalinde hedeflenene ulaşılamaması, İsrail’in 2006’da Lübnan’da başarısız olması ve daha sayamayacağımız gelişmeler ABD hegemonyasını sarstı. ABD dışında hegemonyayı sağlayacak başka bir devlet çıkmasa da Rusya ve Çin’in de aralarında olduğu küresel ve bölgesel ölçeklerde ABD dışında güç odağı olmaya çalışan devletler var. Bunun yanı sıra kapitalist sistem içinde bir süredir iktisadi anlamda bir durgunlaşma var. Neoliberal Küresel GSYH artış oranları 2008’den beri istisna yılları saymazsak her yıl azalmakta.

Bu çok parçalı emperyalist sistem, varlığını sürdürmek için savaş üretmeye mecbur. ABD, Ortadoğu’da hegemonyasına yönelik tehditleri bertaraf etmeye, kendi karşısında güç odağı yaratmaya çalışan Rusya’yı çevrelemeye, Çin’e karşı alternatif ticari hatlarla avantaj elde etmeye mecbur. Rusya çevresindeki nüfuz alanlarını korumaya, ABD/NATO kampının kendini çevreleme girişimlerini püskürtmeye, finansal ambargolara karşı alternatif ticari ağlara ve birliklere dahil olmaya, ABD’nin Ortadoğu’daki hegemonya krizini derinleştirmeye mecbur.

Çin, özellikle değerli madenlerin olduğu Afrika’daki etkisini artırmaya, Ortadoğu’daki savaşlarda ABD hegemonyasını yaralayacak şekilde yer almaya ve Kuşak ve Yol Projesi’nin ilerlemesini garanti altına almaya mecbur. Pek çok ülke için farklı gerekçeler de söylenebilir. Bunların yanı sıra savaşlar birikim modelindeki tıkanıklığı aşmanın, aşılamasa da etkilerinin törpülenmesinin bir gereği. Savaşlar sürekli göçmen akınları yaratarak ucuz işgücü ordusunun büyütülmesi için de olanak sağlıyor.

Ayrıca savaş süreçleri ırkçılık gibi işçi sınıfını bölecek ve sınıfsal çelişkilerin yönetimini kolaylaştıracak ideolojiler için de uygun bir zemin sağlıyor. İşçi sınıfının ve halkların iktidara yönelik tepkilerinin önünü tıkayacak fiili veya resmi OHAL’lerin zeminini de sağlıyor. Filistin’de, Lübnan’da, Suriye’de, Yemen’de, Ukrayna’da yaşanan savaşlar; Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti ve Güney Kore hattındaki gerilim ve Güney Kore’deki darbe girişimi, Tayvan-Çin arasındaki gerilimin temelinde bu krizler yatmakta. Elbette ki bu krizler halklar arasında emperyalizme karşı tepki ve direnişleri de tetikliyor. Bugün Filistin’de, Lübnan’da, Yemen’de, Afrika’nın ve Latin Amerika’nın belirli yerlerinde ortaya çıkan halk hareketleri ve silahlı direnişler bunlara örnek. Ancak mevcut uluslararası güçler dengesinde her direniş eğilimi rakip güçlerden birine yedeklenmek ya da en azından onun gölgesinde kalmak zorunda olabiliyor. Tam da bu yüzden bağımsız bir anti-emperyalist hattın geliştirilmesi zorunlu.

– Ukrayna ve Ortadoğu’daki savaşlar dünyayı nasıl etkiliyor?

Üç büyük etkiden bahsedebiliriz. İlki tedarik zincirlerine dair bir etkisi var. Ukrayna savaşı enerji krizinin tetikleyicilerinden biriydi. Filistin toprakları ABD’nin Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi’ne alternatif olarak önerdiği Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Ekonomi Koridoru’nun kilit yerlerinden biriydi. Suriye toprakları Kuşak ve Yol Girişimi’nin saçaklarından biri. Bu savaşlar siyasi hegemonya mücadelesi olmasının yanı sıra hakim ticari yolların belirlenmesi savaşı da. Bu durum aynı zamanda ABD’nin hakimiyet krizi derinleştikçe devam eden askeri saldırganlığın da bir sonucu. ABD kendi hakimiyet krizine askeri yayılmacılığı arttırarak yanıt vermeye özellikle NATO aracılığıyla başta Rusya olmak üzere, Çin’i ve diğer rakiplerini kuşatmaya çalışıyor. Ukrayna savaşı doğrudan ABD ve NATO yüzünden çıkan bir savaştır.

İkincisi, mülteci akını. Her savaş, savaşın yaşandığı topraklardaki insanların kopmasına sebep olur. Her şeyi geride bırakarak başka ülkelere gitmek zorunda olanların çok büyük bir kısmı da gittikleri ülkelerde en ağır şartlarda en düşük ücretlerle çalışmayı kabul etmek zorunda kalır. İşçi sınıfının ücret ortalaması düşürülürken toplumsal uyum problemlerini de görürüz. Bunda elbette körüklenen ırkçılığın da bir etkisi var.

Sonuncusu ise fiili veya resmi OHAL ilanlarıyla işçi sınıfının ve halkların iktidara yönelik tepkilerinin önü tıkanır. Tayyip Erdoğan’ın “iç cepheyi güçlendirme”nin üstüne bu kadar basması tesadüf değil. Çok temel gündemler olan asgari ücret ve bütçe bile sessiz sedasız geçebiliyor. Kadın cinayetleri, yenidoğan çetesi gibi çok temel toplumsal sorunlar gündemde dahi kalamıyor. Bunun için eylem yapanlar hedef alınabiliyor. Tepkilerin toplumsallaşması engellenebiliyor. Bu kısmen mücadelelerin terörize edilmesinden kısmen de bu terörize edilme halinin kanıksanarak bir çeşit otokontrol geliştirilmesinden kaynaklanıyor.

– Emperyalist saldırganlık karşısında ülkemiz emekçileri, halkımız ve ezilen insanlık lehine barışı nasıl savunabiliriz?

Emperyalistler arasındaki rekabet ve bunun sonucu gelişen saldırganlık, dünyanın sermaye kesimleri lehine yeniden sömürgeleştirilmesi ve yeniden paylaşılması için savaşlar ve çatışmalar olarak yaşanıyor. Bu gerçeğin özümsenmesi ve dünya halklarının mücadelelerinin bu gerçeği gözetecek bir antiemperyalist çizgiye çekilmesi gerekiyor. Yoksullaştırılmayla, doğal alanların maden ve enerji projeleriyle talanıyla veya ayrımcı politikalarla emperyalist sistemin doğrudan bir ilişkisi var, bunun bilince çıkarılması gerekiyor. Tüm gündemlerden ayrı bir barış mücadelesi ya da antiemperyalist mücadele yok. Dolayısıyla bu bağı kurabilecek tek bir mücadele programına ihtiyacımız var.

Bu doğrultuda emekçi sınıflar başta ABD/NATO ekseni olmak üzere emperyalizme karşı bir güç haline geldiği oranda barış mücadelesi aynı zamanda emperyalist politikaları ülkede, bölgede ve dünyada yenilgiye uğratma mücadelesi, enternasyonalist bir mücadele haline gelecektir. Halkların ve işçi sınıfının bir güç odağı haline gelmesi ise sermaye programına karşı kendi talepleriyle oluşacak mücadelelerinde özneleşebilmesinden, kendi kaderleri ve yaşadığı topraklar üzerinde belirleyici olabilmelerinden, emperyalizmin ticari, siyasi, askeri ve kültürel tüm hakimiyet biçimlerini geriletme hedefiyle hareket edilmesinden geçiyor.

Emperyalizm güdümlü cihatçı istilası tüm halklara tehdittir! Halkımızı savunmasız bırakmayacağız!

Suriye, ABD emperyalizmi, İsrail Siyonizmi ve AKP gibi işbirlikçi bölge yönetimleri güdümünde 13 yıllık bir istilanın ardından, uluslararası pazarlıklar sonucunda cihatçılara teslim edildi. Suriye devletini yıkan, Suriye halklarının demokratik ve özgürlükçü itirazı değildir. Emperyalizm güdümünde hareket eden, farklı inançlara mensup Suriyelileri sürgünle ya da katliamla tehdit eden bir cihatçılar topluluğudur. Çoğu, Çin’den Kafkaslar’a, dünyanın farklı ülkelerinden gelen bu cihatçılar, bugüne kadar pek çok katliama imza atmıştır. Yağmayı hak olarak gören ve iç bütünlüğü olmayan bir yapıya sahiptirler. Alevileri, Kürtleri, Şiileri, kendilerine biat etmeyen Sünnileri katletmişlerdir. Ancak son süreçte eşgüdümlü olarak hareket ettikleri ayan beyan ortaya çıkmış olan İsrail’e tek kurşun atmamışlardır.

Sisteme ABD emperyalizminin istediği biçimde entegre olmamakta direnen, ABD-İsrail karşıtı Direniş Ekseni’nin temel taşlarından biri olan, kendine özgü bir sekülerizm ve Arap milliyetçiliği ile ülkeyi 61 yıldır yöneten Baas Rejimi yıkılırken Suriye daha fazla işgal ve emperyalist müdahale, cihatçı çeteler arası çatışmalar, farklı etnisite ve inançlara yönelik katliamlarla karşı karşıya kalacaktır. Kürtlerin liderliğinde ülkenin kuzeydoğusunda kurulan özerk yönetime yönelik dış ve iç müdahale tehlikeleri beklemektedir.

Tehdit yalnızca Suriye halklarına değil, Türkiye dahil tüm bölge halklarına yönelmiştir. Türkiye’de de hem mülteciler arasında hem de yerli nüfus içinde örgütlenen cihatçı çeteler Suriye’de olduğu gibi Türkiye içinde de kanlı eylemler gerçekleştirmiştir. Suruç, 10 Ekim Ankara ve Reina katliamları gibi eylemler buna örnektir. İstedikleri verilmediğinde namlularını Türkiye’ye çevirebilen bu çeteler sınırlarımızın önemli bir bölümünü kontrol etmektedir. Suriye Milli Ordusu mensuplarının maaşları doğrudan Türkiye tarafından ödenmektedir. Her yıl milyarlarca dolar Türkiye bütçesinden bu örgütlere aktarılmaktadır. AKP iktidarı, kendi elleriyle yanı başımızda bir savaş bataklığı üretmiştir. Şam’ın cihatçılara teslim edilmesi, bu bataklığı kurutan değil daha da büyüten bir rol oynayacaktır.

Suriye’de savaş sonlanmamış, bir düzen ve denge kuruluncaya kadar devam edeceği yeni bir safhaya geçmiştir. Bu savaş beklentilerin aksine daha fazla mülteci akını ve Kürt sorununda yeni çatışmalara gebedir. Süreç her nasıl ilerlerse ilerlesin cihatçı tehdidi bir dış ve iç sorun olarak kucağımızdadır.

Yanı başımızda yaşanan gelişmelerin seyircisi değil, doğrudan muhatabıyız. Yaşanan gelişmeler, Türkiye halklarının kaderiyle doğrudan ilgilidir. Türkiye halkları, karşı karşıya oldukları tehlikenin bilincindedir.

Halkevleri olarak, giderek genişleyen savaşın ardındaki temel unsurun emperyalist saldırganlık olduğunu biliyoruz. Türkiye halklarının emperyalizme ve faşizme karşı mücadelesini büyütmeyi, direnen halklarla dayanışmayı bir görev olarak kabul ediyoruz. Ortadoğu halklarının kendilerinden başka dostu yoktur. Kendilerini savunmaktan başka çareleri yoktur. Karşımızdaki somut tehdidi ve halkımızın bu tehdit karşısındaki kaygılarını, örgütlenme ve seferber edilme ihtiyacını görüyor, halkımızı örgütsüz ve savunmasız bırakmayacağımızı dosta düşmana ilan ediyoruz.

Halkevci Kadınlar 25 Kasım’da feminist mücadeleye çağrı yaptı

 

25 Kasım: Erkek şiddetine, devlet şiddetine, yoksullaştırmaya karşı; yaşamak için feminist mücadeleye!

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü. Kelebekler kanat çırpmaya devam ediyor.

Türkiye’den Filistin’e, Filistin’den İran’a, İran’dan Arjantin’e kadınlar hayatları için direniyor. Evlerden sokaklara, kampüslerden atölyelere, liselerden yurtlara isyanın sesi yankılanıyor.

Read More

Halkevleri Hukuk Dairesinden Dursun Ali Koyuncu Hakkında Hazırlanan İddianame ile İlgili Açıklama

DURSUN ALİ’YE ÖZGÜRLÜK
CANKURTARAN’A, MEMLEKETE ÖZGÜRLÜK

Müvekkilimiz Dursun Ali Koyuncu, 7 Eylül 2024 tarihinden beri hukuk dışı bir şekilde tutuklu bulunmaktadır. Süreç içerisinde usule aykırı şekilde ifadesi alınan, hukuk dışı yollarla gece araması ile yakalanan, ters kelepçe yapılmak suretiyle gözaltına alınan ve bu şekilde doktor kontrolünden geçirilen, Kars T Tipi Cezaevine adeta kaçırılan müvekkilimizin Hopa Cumhuriyet Başsavcılığında bulunan soruşturma dosyasında iddianame tanzim edilmiştir. Bahse konu iddianame, görevli mahkeme tarafından henüz kabul edilmemiş olup duruşma günü iddianamenin kabulü ile verilecektir.

Read More

ÇOCUKLARIN KATİLİ SARAY İKTİDARI


 

 

 

 

 

 

 

 

İzmir Selçuk’ta bir barakada yangında çıkan gazdan etkilenen, yaşları 1 ile 5 arasında değişen 5 çocuk hayatını kaybetti.
Yoksulluğu bir kader gibi yaşamamızı isteyenler, hızla aileyi/anneyi bu ölümden sorumlu tutarak kendi sorumluluklarını gizlemeye çalıştı. Barakada 5 çocukla tek başına yaşam mücadelesi veren bir annenin neden bu durumda yaşamak zorunda olduğu sorgulanmazken, yoksulluğun sebep olduğu ölümlerin üzeri “ihmal” denilerek örtülmeye çalışılıyor.

Read More