Ülkemizi enkaz altında bırakanlardan hesap soracağız! Yıkıntıların arasından yeni bir ülke kuracağız!

Halkevciler AKP iktidarını tarihin çöplüğüne göndermek, AKP’yi ülkenin başına musallat eden egemen sınıf politikalarının meşrulaştırılmasına ve bu iktidarın suç ortaklarının aklanmasına izin vermemek, halkın direniş eğilimlerinin pasifize edilmesini engellemek, halkın saldırılar karşısında savunmasız olmadığını göstermek, mücadelenin sürekliliğini kesintiye uğratmamak için kavga edecektir.

Yıkıntıların tozu dumanı içinde “olağanüstü-kritik” önem atfedilen bir seçim sandığına gidiyoruz. Aksi yöndeki tahminlere rağmen, Tayyip Erdoğan seçimleri erteleme yoluna gitmedi. Halk içinde çoğunluk desteğini yitiren ve egemen sınıflar içinde de ciddi sorgulamalarla karşı karşıya olan Erdoğan yönetimi, seçimle kendine yeniden meşruiyet kazanmaya çalışıyor. Muhalif kesimler içinde büyük bir çoğunluğa göre ise yıkıntıların sorumlusu olan AKP iktidarına son vererek cehennemin kapılarını kapatan bir seçim olacak bu. Herkesi bu denli umutlandıran şey, bu sefer “Erdoğan’ı gönderebilecek” güçlü bir halk iradesinin ortaya çıkmış olmasıdır. Düzen partilerinden sosyalistlere kimsenin aykırı davranmaya kolayca yeltenemeyeceği kolektif bir basınç yaratan bu irade, cumhurbaşkanı seçiminde Kılıçdaroğlu isminde ortaklaşırken, Meclis seçiminde Cumhur İttifakı’nı azınlığa düşürmeyi işaret ediyor.

Neoliberalizme ve faşizme karşı ağır bedellerle sınanmış halkın bu eğilimini, devrimci siyaset adına hafife almak doğru değildir. Aynı şekilde halkın politik potansiyelini seçmen davranışına indirgeyerek seçim düzlemini yüceltmek de o denli yanıltıcı olacaktır. Güçlü, inandırıcı ve güvenilir bir devrimci alternatifin bulunmadığı koşullarda, halkın, ülkeyi cehenneme çeviren faşist bir diktatörü göndermek için seçimlere gösterdiği ilgiyi anlıyor ve saygı duyuyoruz. Ancak ezilen sınıflar açısından siyasetin seçim düzlemine sıkıştırılmasının olası olumsuz sonuçlarının ve açmazlarının da farkındayız. Millet İttifakı bileşenlerinde görüldüğü gibi, ülkedeki kamplaşma ve kutuplaşma ve bunun bir yansıması olarak seçim ve ittifaklar sistemi, halkın kolektif iradesinin değiştirici, yenileyici, kurucu bir güç olarak sandığa yansımasını da engelliyor. Erdoğan’ı gönderen iradenin, sandıksal sonuçları bakımından faşizme, gericiliğe, ırkçılığa, sömürüye, cinsiyetçiliğe, kentlerin ve doğanın talanına karşı gerçek, köklü bir hesaplaşmaya dönüşmeyeceğinin herkes farkında. Türkiye’yi bir felaketler ülkesine dönüştüren sömürü, eşitsizlik, Kürt sorunu ve ekolojik kriz konusunda en cesur çözüm programlarının gündeme getirilmesi gereken bir zamanda, bırakın bir “sol çıkışı”, bir onarım-restorasyon programının vasatı bile ortaya çıkmış değil. Millet İttifakı’nın “güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçiş” yoluyla demokratikleşmenin sağlanacağı yönündeki vaadi, faşizmin ve gericiliğin bu denli kurumsallaştığı ve hak ve özgürlüklerin hiçbir sınıfsal-toplumsal güvenceye dayandırılmadığı koşullarda havada asılı içi boş bir vaat olmanın ötesine geçmiyor.

Öte yandan seçim sürecinin “sol taraf”ında ise, mevcut seçim mantığını boşa çıkaracak, halkın kolektif iradesinde dayanan bütünsel kolektif bir tavır ortaya çıkmış değil. Tersine “mücadele ittifakı” ve “üçüncü yol” iddiasıyla yola çıkan sol ittifaklar da, iki egemen sınıf alternatifi arasındaki saflaşmanın belirlediği seçim düzlemine sıkışmış ve seçim matematiği etrafında dönen iç çelişkilere kapılmış görünüyor. Elbette sokağın iradesinin sandıkta temsil edilmeye girişildiği her oluşumda karşımıza çıkabilecek tanıdık bir çarpılmadır bu. Bununla birlikte özellikle Kürt hareketi söz konusu olduğunda salt temsil alanına sığmayan politik bir halk gerçekliğiyle karşı karşıya olduğumuzun bilincindeyiz. Siyasi temsilcilerine seçim matematiğinde “anahtar rol” lütfedilen koca bir halkın yok sayılması, aslında faşizmin kurumsal kapasitesinin inşası ve oligarşinin birliğinin sağlanmasında anahtar bir role sahiptir. Ancak halkın Erdoğan karşıtı kolektif iradesinden “kahramanlar” icat eden düzen içi alternatifin, bırakın sorunun çözümünü, HDP ile aynı masada oturma cesaretine bile sahip olmadığını biliyoruz.

Halkevleri olarak, halkın diktatörü gönderme iradesini devrimci siyaset için bir politik moment kabul ediyoruz. Halkın geniş kesimleri Erdoğan’dan ve düzeninden kurtulmak için oy kullanmaktan fazlasını yapmak gerektiğini bilmekte, bunu büyük bir dinamizm, cesaret ve yaratıcılıkla pratik olarak da göstermektedir. Halkın gözünde bu iktidar, ülkeyi daha fazla yönetmesine izin verilemeyecek gayrimeşru bir iktidardır ve bu herhangi bir seçim ile tersine çevrilemeyecek bir durumdur. Halkın seçim güvenliğine ve seçim sonrasına yönelik kaygıları, bu süreçte karşımıza çıkabilecek olası hile ve saldırılar karşısında geri adım atmayıp mücadele edecek örgütlü güçlerin varlığına duyulan ihtiyacı ortaya koymaktadır. Bu nedenle halkın politik potansiyelinin seçmen davranışına daraltılmasını, halka bir “seçmen havuzu” muamelesi yapılmasını kabul etmiyoruz. Seçim/temsil düzlemini dahi basınç altına alabilen, onun bu denli kritik hale getiren halkın Erdoğan karşıtı güçlü kolektif iradesi, yıllardır isyan ve direniş hareketlerinin içinde gelişti. Neoliberalizme ve faşizme karşı işçi hareketleri, kent ve ekoloji hareketleri, Kürt hareketi, kadın ve LGBTİ+ hareketi, gençlik hareketi bu iradeyi sürekli besledi ve kararlı hale getirdi. Yakın zamanda deprem sonrası büyük toplumsal dayanışma seferberliğinde ulaştığı muazzam toplumsal dayanışma hareketiyle, halkın diktatörü gönderme iradesini güçlendiren yeni bir politik moment ortaya çıkardı.

Halkın diktatöre karşı yükselen öfkesi, Halkevciler için, uzun erimli yaşamsal görevleri işaret ediyor. Bizim görevimiz seçmen davranışının ötesinde bir mücadele eğilimini ifade eden bu toplumsal politik potansiyeli, seçim sürecine halkın bağımsız çıkarları doğrultusunda bir müdahalede bulunmak üzere örgütlemektir. Asli görevimiz yaratılan enkazı kaldırıp ülkeyi yeniden inşa etmek; bunun için emeğin kolektif çıkarlarını, kadın özgürlüğünü, laikliği, eşitliği, özgürlüğü ve barış talebini içeren devrimci bir program etrafında ülkenin tüm emekçilerini, anti-faşist güçlerini, halkı seferber edecek bir mücadele çizgisini örgütlemektir.

Halkevleri, her zaman olduğu gibi seçim sürecinde de sokakta olacaktır. Tayyip Erdoğan’a ve onun yerleşik hale getirdiği düzene karşı etkili bir muhalefet örgütlemek için halkın taleplerini yükseltecek, bu eksende hak alma ve öz savunma mücadelesini örgütleyecek, bu mücadelede halkın öz örgütlerini en etkin şekilde seferber edecek, bu mücadele içinde bütün anti-faşist güçlerle omuz omuza verecektir. Erdoğan rejiminin 21 yılda yarattığı enkazı teşhir edecek, yeniden inşa sürecinde, yıkımın gerçekleştiği alanlardan başlayarak halkın bağımsız taleplerini yükseltecektir. Neoliberal talan politikalarına karşı kamulaştırmayı, anti-demokratik yapılanmaya karşı halkın doğrudan söz, yetki ve karar sahibi olduğu işleyiş ve kurumları savunacaktır. Diktatörlüğün yıkılmasını, faşizmin yenilmesini bir seçim anına sıkıştırmadan, halkın bu doğrultuda kararlılığını ve büyük direniş potansiyelini etkili, sürekli ve kararlı bir halk muhalefeti yaratmak için değerlendirecektir.

Halkevciler AKP iktidarını tarihin çöplüğüne göndermek, AKP iktidarını ülkenin başına musallat eden egemen sınıf politikalarının meşrulaştırılmasına ve bu iktidarın suç ortaklarının aklanmasına izin vermemek, halkın direniş eğilimlerinin pasifize edilmesini engellemek, halkın saldırılar karşısında savunmasız olmadığını göstermek, mücadelenin sürekliliğini kesintiye uğratmamak için kavga edecektir.

Kurtuluş halkın kendi ellerindedir!