Deprem sonrası Suriyelilerin ve göçmenlerin hedef gösterilmesi, ırkçılığı kışkırtarak tepkileri yıkımın gerçek sorumlusu olan iktidardan uzaklaştırmaya ve toplumsal dayanışmayı zayıflatmaya yarıyor. Acil sorunumuz hala barınma, enerji, su, gıda ve sağlık ihtiyaçları sağlanamayan milyonlarca insanımızın “can varlığı”dır, hedefimiz hayat kurtarmak ve hayatta tutmaktır.
Bizden çalınanları geri alalım! Eşitliğin, özgürlüğün, barışın ülkesini kuralım!
Yoksulluk ve hayat pahalılığı ülkemizde büyük sorun haline gelmiştir. Hangi tarafa baksak, kiminle konuşsak, bir avuç patronun ve yandaşın dışında hepimizin ortak sorunu geçim derdidir.
Ancak bu sorun ya seçim malzemesi haline getirilip oy devşirmenin aracı olarak kullanılmakta ya da bir takım yardımlar ve vaatlerle geçiştirilmektedir. Bizlerse bu sorunun siyasi, ekonomik ve toplumsal nedenlerini ortaya koyarak somut çözümlerin ne olduğunu göstermek istiyoruz.
Barınamıyoruz, Beslenemiyoruz, Isınamıyoruz
Ülkemizde ciddi bir barınma krizinin, gıda krizinin ve enerji krizinin olduğunun altını çiziyoruz. Önümüz kış ayları. Birçok insan kirasını ödeyememekle karşı karşıya ve evsiz kalmak zorunda kalacak. Birçok insan gıda krizinden kaynaklı yeterince beslenemiyor. Bunun en ileri örneği okullarda beslenme yetersizliği yüzünden derslerde bayılan öğrencilerdir. Evlerde kombiyi açmadan ya da en düşük düzeyde yakarak oturuyoruz, dolayısıyla ısınamıyoruz. Ve aldığımız ücretler bunların hiç birini düzeltmeye yetmiyor. Asgari ücret tespit komisyonu adeta tiyatro oynar gibi toplanıyor ve 7500 liralardan bahsediliyor. Oysa masaya oturan Türk-İş’in bile açıkladığı rakamlara göre açlık sınırı 7.787 TL, bekâr bir çalışanın ‘yaşama maliyeti’ ise 10 bin 171, yoksulluk sınırı ise 25.364 TL’dir.
Bu şartlar altında önümüzdeki kış aylarında halkın derdine bir parça çözüm olacak acil adımlar atılmalıdır.
1) Her haneye 140 m3 doğal gaz parasız şekilde verilmelidir.
2) Asgari ücret belirlenirken açlık sınırı değil 4 kişilik hane halkının yaşam maliyeti veri kabul edilmelidir ve asgari ücret insanca yaşayacak bir seviyeye çekilmelidir.
3) Kiralar denetlenmeli ve bölgeye göre üst sınır getirilmelidir.
4) Her okulda, öğrencilere günde bir öğün ücretsiz yemek verilmelidir.
Bu adımlar halkın yaşadığı yoksulluğun en ağır düzeylere ulaşmasının önüne geçmek için acilen atılmalıdır. Ancak sorun bununla bitmemektedir.
Kalıcı çözümler geliştirilmelidir.
20 yıllık AKP iktidarı boyunca uygulanan piyasacı, neoliberal politikalar ülkemizde yaşanan çöküntünün, krizin, yoksulluğun, hayat pahalılığının asıl kaynağıdır. Halkın elinde hak olarak ne varsa özelleşmiştir ve bu yüzden temel haklarımıza fazladan paralar ödeyerek ulaşmak zorunda kalıyoruz.
Örneğin hem doğal gazda hem de elektrikte dağıtımın özel şirketler üzerinden yapılması halkın sırtına fazladan yük bindirmektedir. Doğal gaz dağıtım şirketleri kamulaştırılacak ve halkın enerjiye ulaşmadaki aracı ve kar marjı ortadan kalkacaktır. KDV ve ÖTV faturalardan kaldırılacaktır. Patronların silinen vergi borçları tahsil edildiği takdirde zaten halktan alınan dolaylı vergilerden elde edilecek gelirden çok daha fazlası elde edilebilir. Yani çözüm enerjide acil ve bedelsiz kamulaştırmadır!
Yaşadığımız konut sorununda acil olarak yapılması gerekenin kiralara üst sınır getirilmesi olduğunu söyledik. Ancak bununla birlikte hala devletin belirlediği zam üst sınırından daha fazla zam yapan ev sahiplerinin de denetlenmesi ve bunun için kiracıların da dahil olduğu denetleme mekanizmaları kurulması gerekmektedir. Bununla birlikte sosyal konut kalıcı çözümlerden birincisidir. Ancak açıklanan sosyal konut projeleri sosyal olmaktan uzaktır ve emekçileri kent dışına sürmenin birer aracı halindedir. Dolayısıyla emeğiyle geçinen insanların kent merkezlerinde de yaşayabileceği şekilde sosyal konut üretilmelidir. Ayrıca konut vergisi birden çok eve sahip olanlarda ev sayısı arttıkça arttırılmalı ve bu sayede konut bir yatırım aracı olmaktan çıkarılmalıdır.
Her okulda, öğrencilere günde bir öğün ücretsiz yemek verilmelidir. Çünkü yaşadığımız gıda krizinin en büyük ceremesini öğrenciler çekmektedir. Gıda krizi bize hayat pahalılığı olarak yansımaktadır. Her ay yayınladığımız Ankara’da Beslenme ve Barınma Maliyeti Raporu’nda göstermiş olduğumuz gibi Ankara’da 4 kişilik bir hane halkının sağlıklı ve dengeli beslenebilme maliyeti 8028 TL’dir.
Gıda krizine karşı çok yönlü politikalar geliştirmek gereklidir ama ilk olarak tarımın halk yararına, halkın ihtiyaçları gözetilerek planlanması ve böylece hem üreticinin hem de tüketicinin çıkarına dönüştürülmesidir. Tarım şirketlerinin, emperyalist tekellerin ihtiyaçları doğrultusunda belirlenen tarım politikaları ülkemizde gıda krizinin en büyük sebeplerinden biridir.
Asgari ücretin dört kişilik hane halkının ihtiyaçları doğrultusunda belirlenmesi ve insanca yaşayacak bir düzeye çekilmesi enflasyona, pahalılığa karşı geliştirilecek acil önlemdir. Ancak asıl sorun ücrete bağımlılıktır. Yani temel hakların piyasalaşması. Halk sağlığa, eğitime, enerjiye, gıdaya, barınma hakkına ulaşmakta ciddi paralar ödemek zorunda kalıyor. Bu temel hakların ya parasız ya da cüzi miktarlarda paralar verilerek ulaşılması sağlanmalıdır. Bunun yolu kamulaştırmadan ve kamusal dönüşümden geçmektedir. Eğitim ve sağlık gibi en temel ihtiyaçlarda, okulların ve hastanelerin çoğu hala kamu kuruluşu gibi gözükmesine rağmen içeriği piyasacı ve gerici bir dönüşüme tabi tutulmuştur. Ortaya çıkan sonuç; randevu alamadığımız hastaneler, ilaç bulamamak, şehir hastaneleri gibi projelerle sağlık kuruluşlarının kent merkezlerinden taşınması ve sağlığa ulaşamamaktır. Bu yüzden sağlığın, sağlık kuruluşlarının halkın ihtiyaçları gözetilerek, sağlık emekçilerinin katılımıyla kamusal bir dönüşüme ihtiyacı vardır.
Derdimiz basit, derdimiz ortaktır! Geçinebilmek, barınabilmek, ısınabilmek, beslenebilmek yani kısacası insanca yaşayabilmek istiyoruz.
Bu konuda atılması gereken acil adımlar da, gerekli kapsamlı dönüşümler de yapılabilir. Türkiye’nin kaynakları bütün bunları yapabilecek potansiyele sahiptir. Ancak bunu yapabilmenin temel şartı bir avuç patronun çıkarını değil halkın çıkarını öne koymaktır. Halka şirin gözükeyim, ama esas olarak patronların çıkarlarını temel alayım diyenler bu adımları atamaz, ikisi bir arada olamaz.
Tam da bu yüzden bunu gerçek anlamda gerçekleştirecek tek güç halkın örgütlü gücüdür! Tam da bu yüzden halka çağrımızdır, örgütlü ve bir arada mücadele etmemiz gerekiyor. Kendi sorunlarımızı kendimizin konuşacağı, kendimizin talep edeceği, kendimizin çözeceği bir hareket kurmamız gerekiyor. Bu yüzden “Bizden çalınanları geri alacağız!” diyoruz ve bu mücadele çağrısını büyütme sözü veriyoruz.
Halkevleri