Archives 2024

Emperyalizm güdümlü cihatçı istilası tüm halklara tehdittir! Halkımızı savunmasız bırakmayacağız!

Suriye, ABD emperyalizmi, İsrail Siyonizmi ve AKP gibi işbirlikçi bölge yönetimleri güdümünde 13 yıllık bir istilanın ardından, uluslararası pazarlıklar sonucunda cihatçılara teslim edildi. Suriye devletini yıkan, Suriye halklarının demokratik ve özgürlükçü itirazı değildir. Emperyalizm güdümünde hareket eden, farklı inançlara mensup Suriyelileri sürgünle ya da katliamla tehdit eden bir cihatçılar topluluğudur. Çoğu, Çin’den Kafkaslar’a, dünyanın farklı ülkelerinden gelen bu cihatçılar, bugüne kadar pek çok katliama imza atmıştır. Yağmayı hak olarak gören ve iç bütünlüğü olmayan bir yapıya sahiptirler. Alevileri, Kürtleri, Şiileri, kendilerine biat etmeyen Sünnileri katletmişlerdir. Ancak son süreçte eşgüdümlü olarak hareket ettikleri ayan beyan ortaya çıkmış olan İsrail’e tek kurşun atmamışlardır.

Sisteme ABD emperyalizminin istediği biçimde entegre olmamakta direnen, ABD-İsrail karşıtı Direniş Ekseni’nin temel taşlarından biri olan, kendine özgü bir sekülerizm ve Arap milliyetçiliği ile ülkeyi 61 yıldır yöneten Baas Rejimi yıkılırken Suriye daha fazla işgal ve emperyalist müdahale, cihatçı çeteler arası çatışmalar, farklı etnisite ve inançlara yönelik katliamlarla karşı karşıya kalacaktır. Kürtlerin liderliğinde ülkenin kuzeydoğusunda kurulan özerk yönetime yönelik dış ve iç müdahale tehlikeleri beklemektedir.

Tehdit yalnızca Suriye halklarına değil, Türkiye dahil tüm bölge halklarına yönelmiştir. Türkiye’de de hem mülteciler arasında hem de yerli nüfus içinde örgütlenen cihatçı çeteler Suriye’de olduğu gibi Türkiye içinde de kanlı eylemler gerçekleştirmiştir. Suruç, 10 Ekim Ankara ve Reina katliamları gibi eylemler buna örnektir. İstedikleri verilmediğinde namlularını Türkiye’ye çevirebilen bu çeteler sınırlarımızın önemli bir bölümünü kontrol etmektedir. Suriye Milli Ordusu mensuplarının maaşları doğrudan Türkiye tarafından ödenmektedir. Her yıl milyarlarca dolar Türkiye bütçesinden bu örgütlere aktarılmaktadır. AKP iktidarı, kendi elleriyle yanı başımızda bir savaş bataklığı üretmiştir. Şam’ın cihatçılara teslim edilmesi, bu bataklığı kurutan değil daha da büyüten bir rol oynayacaktır.

Suriye’de savaş sonlanmamış, bir düzen ve denge kuruluncaya kadar devam edeceği yeni bir safhaya geçmiştir. Bu savaş beklentilerin aksine daha fazla mülteci akını ve Kürt sorununda yeni çatışmalara gebedir. Süreç her nasıl ilerlerse ilerlesin cihatçı tehdidi bir dış ve iç sorun olarak kucağımızdadır.

Yanı başımızda yaşanan gelişmelerin seyircisi değil, doğrudan muhatabıyız. Yaşanan gelişmeler, Türkiye halklarının kaderiyle doğrudan ilgilidir. Türkiye halkları, karşı karşıya oldukları tehlikenin bilincindedir.

Halkevleri olarak, giderek genişleyen savaşın ardındaki temel unsurun emperyalist saldırganlık olduğunu biliyoruz. Türkiye halklarının emperyalizme ve faşizme karşı mücadelesini büyütmeyi, direnen halklarla dayanışmayı bir görev olarak kabul ediyoruz. Ortadoğu halklarının kendilerinden başka dostu yoktur. Kendilerini savunmaktan başka çareleri yoktur. Karşımızdaki somut tehdidi ve halkımızın bu tehdit karşısındaki kaygılarını, örgütlenme ve seferber edilme ihtiyacını görüyor, halkımızı örgütsüz ve savunmasız bırakmayacağımızı dosta düşmana ilan ediyoruz.

Artık yeter: Hayatlarımız ve haklarımız için feminist mücadeleye!-Döndü Kurşunoğlu

Kadınlara ve LGBTİ+’lara yönelik şiddet kırım boyutuna ulaştı, haklar gasp edildi, kadın emeği yok sayıldı. Şiddet ve yoksulluk karşısında kadınların hak mücadelesini büyütmenin önemi ve sorumluluğu karşımızda duruyor

“Bunca acıyla dolu ülkemiz için yapılacak her şeyi yapmak bir mutluluk kaynağı. Kollarını kavuşturup oturmak ise çok üzücü.”

– Minerva Argentina Mirabal

Dominik Cumhuriyeti’nde diktatörlüğe karşı verdikleri özgürlük mücadelesinden vazgeçmedikleri için pek çok kez hapsedilen, işkenceye maruz bırakılan ve 25 Kasım 1960 yılında katledilen, Mirabel Kardeşlerden Minerva Argentina Mirabal’ın sözleridir bunlar.

Tüm dünyada ve Türkiye’de kadına ve LGBTİ+’lara yönelik şiddetin arttığı, katliamlarının kırım boyutuna vardığı, haklarının gasp edildiği, kadın emeğinin yok sayıldığı, patriyarkanın her alanda kendini üretebildiği böylesine bir zamanda 25 Kasım’a giderken kadınların eşitlik, özgürlük ve adalet mücadelesine mirastır bu sözler.

Read More

Halkevci Kadınlar 25 Kasım’da feminist mücadeleye çağrı yaptı

 

25 Kasım: Erkek şiddetine, devlet şiddetine, yoksullaştırmaya karşı; yaşamak için feminist mücadeleye!

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü. Kelebekler kanat çırpmaya devam ediyor.

Türkiye’den Filistin’e, Filistin’den İran’a, İran’dan Arjantin’e kadınlar hayatları için direniyor. Evlerden sokaklara, kampüslerden atölyelere, liselerden yurtlara isyanın sesi yankılanıyor.

Read More

Halkevleri Hukuk Dairesinden Dursun Ali Koyuncu Hakkında Hazırlanan İddianame ile İlgili Açıklama

DURSUN ALİ’YE ÖZGÜRLÜK
CANKURTARAN’A, MEMLEKETE ÖZGÜRLÜK

Müvekkilimiz Dursun Ali Koyuncu, 7 Eylül 2024 tarihinden beri hukuk dışı bir şekilde tutuklu bulunmaktadır. Süreç içerisinde usule aykırı şekilde ifadesi alınan, hukuk dışı yollarla gece araması ile yakalanan, ters kelepçe yapılmak suretiyle gözaltına alınan ve bu şekilde doktor kontrolünden geçirilen, Kars T Tipi Cezaevine adeta kaçırılan müvekkilimizin Hopa Cumhuriyet Başsavcılığında bulunan soruşturma dosyasında iddianame tanzim edilmiştir. Bahse konu iddianame, görevli mahkeme tarafından henüz kabul edilmemiş olup duruşma günü iddianamenin kabulü ile verilecektir.

Read More

Yenidoğan Çetesi Davasının Takipçisiyiz

Sistemin yarattığı yıkımın “bir çete”nin sorumluluğuna sıkıştırılmasına izin vermeyeceğiz.
Ölüm ağının parçası olan herkes hesap vermelidir
Sağlık Bakanı derhal görevden alınmalıdır

Geçtiğimiz ay İstanbul’da bebekleri anlaşmalı hastanelere sevk ederek daha fazla kâr eden ve ölümlerine neden olan “çete”nin ortaya çıkmasıyla birlikte sağlık sisteminin yarattığı yıkım bir kez daha gündemimiz oldu.

Türkiye’nin dört bir yanında “sağlık sisteminiz bizi öldürüyor” “sorumlular hesap versin” “sağlık hakkımı ver” diyerek sokaklara çıktık.

“Yenidoğan Çetesi”nin yargılanmasına bugün, 18 Ekim 2024 tarihinde, Bakırköy 22. Ağır Ceza Mahkemesi’nde başlanıyor.

Bu sistemin yarattığı yıkımın “bir çete” in sorumluluğuna sıkıştırılmasına izin vermeyeceğiz. Öncelikle bu ölüm ağının parçası olan herkes hesap vermelidir.

Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu soruşturmanın geçtiği dönemde İstanbul İl Sağlık Müdürü idi. İl Sağlık Müdürlüğünün de sorumluluğunun olduğu bir soruşturma yürütülürken Sağlık Bakanlığı koltuğunda oturamaya devam etti. Şimdi yargılama devam ederken görevi başında. Sağlık Bakanı derhal görevden alınmalıdır.

Dönemin Bakanı Fahrettin Koca’dır. Kendisi özel hastane zincirine sahip olan Koca görevi Kemal Memişoğlu’na devretmiştir. Özel hastane patronu Koca’nın Sağlık Bakanı olarak yetkili olduğu bu süreçteki sorumluluğu titizlikle araştırılmalıdır.

Eski Sağlık Bakanı Müezzinoğlu’nun hastanesinin adı da 19 hastane arasında yer almaktadır. Bakan Müezzinoğlu döneminde sağlık sermayesi ile kurulan ilişkilerin hepsi denetlenmelidir.

Kar odaklı özel hastane işletenlerin Sağlık Bakanlığı görevlerini sürdürmesi bu tablonun nasıl oluşabildiğini göstermektedir.
Bir kez daha tekrar ediyoruz: Yenidoğan Çetesi davasının takipçisi olacağız. Bu sürecin sorumluluğunu sadece çeteye daraltarak sağlığımızı karartmaya devam etmelerine izin vermeyeceğiz. Bu ölüm ağının parçası olan herkes hesap verecek.

Kamusal, eşit, ulaşılabilir, nitelikli ve parasız sağlık hakkı için mücadeleyi büyütecek, sağlık hakkımızı alacağız.
İnsanca Bir Yaşam İçin Sağlık Hakkımı Ver!