Yenidoğan Çetesi Davasının Takipçisiyiz

Sistemin yarattığı yıkımın “bir çete”nin sorumluluğuna sıkıştırılmasına izin vermeyeceğiz.
Ölüm ağının parçası olan herkes hesap vermelidir
Sağlık Bakanı derhal görevden alınmalıdır

Geçtiğimiz ay İstanbul’da bebekleri anlaşmalı hastanelere sevk ederek daha fazla kâr eden ve ölümlerine neden olan “çete”nin ortaya çıkmasıyla birlikte sağlık sisteminin yarattığı yıkım bir kez daha gündemimiz oldu.

Türkiye’nin dört bir yanında “sağlık sisteminiz bizi öldürüyor” “sorumlular hesap versin” “sağlık hakkımı ver” diyerek sokaklara çıktık.

“Yenidoğan Çetesi”nin yargılanmasına bugün, 18 Ekim 2024 tarihinde, Bakırköy 22. Ağır Ceza Mahkemesi’nde başlanıyor.

Bu sistemin yarattığı yıkımın “bir çete” in sorumluluğuna sıkıştırılmasına izin vermeyeceğiz. Öncelikle bu ölüm ağının parçası olan herkes hesap vermelidir.

Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu soruşturmanın geçtiği dönemde İstanbul İl Sağlık Müdürü idi. İl Sağlık Müdürlüğünün de sorumluluğunun olduğu bir soruşturma yürütülürken Sağlık Bakanlığı koltuğunda oturamaya devam etti. Şimdi yargılama devam ederken görevi başında. Sağlık Bakanı derhal görevden alınmalıdır.

Dönemin Bakanı Fahrettin Koca’dır. Kendisi özel hastane zincirine sahip olan Koca görevi Kemal Memişoğlu’na devretmiştir. Özel hastane patronu Koca’nın Sağlık Bakanı olarak yetkili olduğu bu süreçteki sorumluluğu titizlikle araştırılmalıdır.

Eski Sağlık Bakanı Müezzinoğlu’nun hastanesinin adı da 19 hastane arasında yer almaktadır. Bakan Müezzinoğlu döneminde sağlık sermayesi ile kurulan ilişkilerin hepsi denetlenmelidir.

Kar odaklı özel hastane işletenlerin Sağlık Bakanlığı görevlerini sürdürmesi bu tablonun nasıl oluşabildiğini göstermektedir.
Bir kez daha tekrar ediyoruz: Yenidoğan Çetesi davasının takipçisi olacağız. Bu sürecin sorumluluğunu sadece çeteye daraltarak sağlığımızı karartmaya devam etmelerine izin vermeyeceğiz. Bu ölüm ağının parçası olan herkes hesap verecek.

Kamusal, eşit, ulaşılabilir, nitelikli ve parasız sağlık hakkı için mücadeleyi büyütecek, sağlık hakkımızı alacağız.
İnsanca Bir Yaşam İçin Sağlık Hakkımı Ver!

Dursun Ali’den Reşit Kibar’a mektup

Sevgili abim Reşit Kibar,

Namı diğer Cimşit ya da ‘’Kibar dayı” mı desek? Sen ki sevdikleri tarafından farklı namla anılansın. Sen ki mertliğinle bize can olansın. Ne mutlu ki aynı kör kurşunla yaralanan Ersan ve Gökhan’a, senin yanında yaralanma şerefine erdiler. Sizin sayenizde Murat’la bana kurşun yetmedi. Bugün sensizliğin 8. günü. Seni Artvin Kapalı Cezaevi’nden selamlıyorum abim.

Burada kitap bulmak mesele. Nazım’ın kitabını buldum. Daha önce okumuştum. Yine okudum. Bak hangi şiirle karşılaştım? Çok sevdiğin Deniz’e atfediliyor. Ama ben okuyunca sen geldin aklıma. Senin bana okuduğun o dörtlüğü gördüm. Hatırlar mısın bir akşam okumuştun. Sana “Sevdalandım abi” dediğimde, “Neydi o şiir, sevmek mükemmel iş delikanlım, sev benden izin sana” demiştin. Eksik aksak okumuştun. Sonra da ekledin, “Ben de Rukiye ablanı seviyorum.”

Çok vicdansızlar be abim. Bu insanlarla ömür geçer mi, içim daralıyor dört duvar arasında düşündükçe. Bugün burada 4. günüm. Daha senin yasını tutamadan beni aldılar, öyle kalleşçe aldılar ki, şafak operasyonuyla. Zannedersin çete kurmuşuz, kara para aklamış devleti dolandırmışız gibi davrandılar. Şimdi sen yanımda olsan, “Oğlum keşke o söylediklerini yapmış olsan, hırsız olsan, namussuz olsan” derdin. Sabaha karşı mahkeme kurdular. Yangından mal kaçırır gibi beni tıktılar. Ne demişim? “Katiller hesap verecek”. Acımı yaşamaya çalışırken benim feryadımdan ar edeceklerine kaydedip sinsi planlarının hazırlığı içindeymişler. Biz de bizi anlıyorlar zannediyorduk. Kalpleri kurumuş bunların abim. Senin ödediğin bedelin karşısında bu hiç, biliyorsun değil mi abim. Seni kalleşçe vurdular. Arkadaş dediğin, üstelik köydeki, Hopa’daki komşularının desteğiyle.

Ama abim Hopa Meydanı’nda şanına yakışır bir törenle uğurladık seni. Ülke bağrına bastı. Her yerde insanlar senin için sokağa çıktı. Meydanda kalabalık hep bir ağızdan haykırdı, “Reşit’in hesabı sorulacak” diye. Hesabın sorulacak abim, merak etme. Failler kadar sorumlu olanlar da insan içine çıkamayacak. Çıksa bile ölümü görmüş gibi yüz çevireceğiz.

Üşüyorum abi. Toprak incitti mi seni? Çok gezdirdik seni abi, kızdın mı? “Ulan eşek herifler, yeter da, gömecekseniz gömün” mü dedin?

Mahallenin delikanlısı, artist abim. Sen gelmeden sesin gelirdi. Bayramların vazgeçilmezi. Bayram sabahları ne yapacağız biz? Cenazelerde her işe koşan, düğünlerin komutçusu güzel insan. Çakırkeyif oldu mu çok güzel türkü tuttururdun. Sen biten bir şarkı değil, Cankurtaran’da ağaçsın. Kazandık abi, duydun mu? Cankurtaran artık özgür. Hani şenlik yapacaktık abim.

Sen ölmedin ki! Sen artık Arhavi’nin dağlarında madene karşı direnişsin. Sen bütün yaşam alanlarını savunanların baş ucunda kentine, doğasına sahip çıkanların umudusun. Sen bizim gururumuzsun Reşit Kibar. Sen ölümsüzsün.

Seni kör kurşunla vuranlar bin kere öldüler, sen bizimle yaşıyorsun. Ölümüne sebep olanlar her gün ölüyor. Sen bizim neferimizsin, delikanlımızsın.

Delikanlım!
İyi bak yıldızlara
onları belki bir daha göremezsin.
Belki bir daha
yıldızların ışığında
kollarını ufuklar gibi açıp geremezsin.

Delikanlım!.
Senin kafanın içi
yıldızlı karanlıklar
kadar
güzel, korkunç, kudretli ve iyidir.
Yıldızlar ve senin kafan
kâinatın en mükemmel şeyidir.

Delikanlı Reşit Kibar, hoşça kal.

Dursun Ali’yi Alacağız!

DOĞA VE YAŞAM SAVUNUCUSU DURSUN ALİ KOYUNCU HALA TUTSAK!

3 Eylül 2024 tarihinde Artvin’in Borçka İlçesine bağlı Cankurtaran mevkiinde ağaç kesimine başlanmasını engellemeye çalışan halka silahlı saldırıda bulunulmuş, açılan ateş sonucunda Reşit Kibar hayatını kaybederken yöre halkından Ersan Koyuncu ve Gökhan Koyuncu yaralanmıştır. İki kişi saldırıdan yara almadan kurtulmuştur.

Artvin Halkevi yöneticisi Dursun Ali Koyuncu saldırının ardından yaptığı konuşma gerekçe gösterilerek 7 Eylül’de tutuklandı.

Read More

Ülkemizi enkaz altında bırakanlardan hesap soracağız! Yıkıntıların arasından yeni bir ülke kuracağız!

Halkevciler AKP iktidarını tarihin çöplüğüne göndermek, AKP’yi ülkenin başına musallat eden egemen sınıf politikalarının meşrulaştırılmasına ve bu iktidarın suç ortaklarının aklanmasına izin vermemek, halkın direniş eğilimlerinin pasifize edilmesini engellemek, halkın saldırılar karşısında savunmasız olmadığını göstermek, mücadelenin sürekliliğini kesintiye uğratmamak için kavga edecektir.

Read More

Yoksulluğa ve hayat pahalılığına karşı: Çözüm Kamulaştırma

 

Yoksulluk ve hayat pahalılığı ülkemizde büyük sorun haline gelmiştir. Hangi tarafa baksak, kiminle konuşsak, bir avuç patronun ve yandaşın dışında hepimizin ortak sorunu geçim derdidir.

Ancak bu sorun ya seçim malzemesi haline getirilip oy devşirmenin aracı olarak kullanılmakta ya da bir takım yardımlar ve vaatlerle geçiştirilmektedir. Bizlerse bu sorunun siyasi, ekonomik ve toplumsal nedenlerini ortaya koyarak somut çözümlerin ne olduğunu göstermek istiyoruz.

Barınamıyoruz, Beslenemiyoruz, Isınamıyoruz

Ülkemizde ciddi bir barınma krizinin, gıda krizinin ve enerji krizinin olduğunun altını çiziyoruz. Önümüz kış ayları. Birçok insan kirasını ödeyememekle karşı karşıya ve evsiz kalmak zorunda kalacak. Birçok insan gıda krizinden kaynaklı yeterince beslenemiyor. Bunun en ileri örneği okullarda beslenme yetersizliği yüzünden derslerde bayılan öğrencilerdir. Evlerde kombiyi açmadan ya da en düşük düzeyde yakarak oturuyoruz, dolayısıyla ısınamıyoruz. Ve aldığımız ücretler bunların hiç birini düzeltmeye yetmiyor. Asgari ücret tespit komisyonu adeta tiyatro oynar gibi toplanıyor ve 7500 liralardan bahsediliyor. Oysa masaya oturan Türk-İş’in bile açıkladığı rakamlara göre açlık sınırı 7.787 TL, bekâr bir çalışanın ‘yaşama maliyeti’ ise 10 bin 171, yoksulluk sınırı ise 25.364 TL’dir.

Bu şartlar altında önümüzdeki kış aylarında halkın derdine bir parça çözüm olacak acil adımlar atılmalıdır.

1) Her haneye 140 m3 doğal gaz parasız şekilde verilmelidir.

2) Asgari ücret belirlenirken açlık sınırı değil 4 kişilik hane halkının yaşam maliyeti veri kabul edilmelidir ve asgari ücret insanca yaşayacak bir seviyeye çekilmelidir.

3) Kiralar denetlenmeli ve bölgeye göre üst sınır getirilmelidir.

4) Her okulda, öğrencilere günde bir öğün ücretsiz yemek verilmelidir.

Bu adımlar halkın yaşadığı yoksulluğun en ağır düzeylere ulaşmasının önüne geçmek için acilen atılmalıdır. Ancak sorun bununla bitmemektedir.

Kalıcı çözümler geliştirilmelidir.

20 yıllık AKP iktidarı boyunca uygulanan piyasacı, neoliberal politikalar ülkemizde yaşanan çöküntünün, krizin, yoksulluğun, hayat pahalılığının asıl kaynağıdır. Halkın elinde hak olarak ne varsa özelleşmiştir ve bu yüzden temel haklarımıza fazladan paralar ödeyerek ulaşmak zorunda kalıyoruz.

Örneğin hem doğal gazda hem de elektrikte dağıtımın özel şirketler üzerinden yapılması halkın sırtına fazladan yük bindirmektedir. Doğal gaz dağıtım şirketleri kamulaştırılacak ve halkın enerjiye ulaşmadaki aracı ve kar marjı ortadan kalkacaktır. KDV ve ÖTV faturalardan kaldırılacaktır. Patronların silinen vergi borçları tahsil edildiği takdirde zaten halktan alınan dolaylı vergilerden elde edilecek gelirden çok daha fazlası elde edilebilir. Yani çözüm enerjide acil ve bedelsiz kamulaştırmadır!

Yaşadığımız konut sorununda acil olarak yapılması gerekenin kiralara üst sınır getirilmesi olduğunu söyledik. Ancak bununla birlikte hala devletin belirlediği zam üst sınırından daha fazla zam yapan ev sahiplerinin de denetlenmesi ve bunun için kiracıların da dahil olduğu denetleme mekanizmaları kurulması gerekmektedir. Bununla birlikte sosyal konut kalıcı çözümlerden birincisidir. Ancak açıklanan sosyal konut projeleri sosyal olmaktan uzaktır ve emekçileri kent dışına sürmenin birer aracı halindedir. Dolayısıyla emeğiyle geçinen insanların kent merkezlerinde de yaşayabileceği şekilde sosyal konut üretilmelidir. Ayrıca konut vergisi birden çok eve sahip olanlarda ev sayısı arttıkça arttırılmalı ve bu sayede konut bir yatırım aracı olmaktan çıkarılmalıdır.

Her okulda, öğrencilere günde bir öğün ücretsiz yemek verilmelidir. Çünkü yaşadığımız gıda krizinin en büyük ceremesini öğrenciler çekmektedir. Gıda krizi bize hayat pahalılığı olarak yansımaktadır. Her ay yayınladığımız Ankara’da Beslenme ve Barınma Maliyeti Raporu’nda göstermiş olduğumuz gibi Ankara’da 4 kişilik bir hane halkının sağlıklı ve dengeli beslenebilme maliyeti 8028 TL’dir.

Gıda krizine karşı çok yönlü politikalar geliştirmek gereklidir ama ilk olarak tarımın halk yararına, halkın ihtiyaçları gözetilerek planlanması ve böylece hem üreticinin hem de tüketicinin çıkarına dönüştürülmesidir. Tarım şirketlerinin, emperyalist tekellerin ihtiyaçları doğrultusunda belirlenen tarım politikaları ülkemizde gıda krizinin en büyük sebeplerinden biridir.

Asgari ücretin dört kişilik hane halkının ihtiyaçları doğrultusunda belirlenmesi ve insanca yaşayacak bir düzeye çekilmesi enflasyona, pahalılığa karşı geliştirilecek acil önlemdir. Ancak asıl sorun ücrete bağımlılıktır. Yani temel hakların piyasalaşması. Halk sağlığa, eğitime, enerjiye, gıdaya, barınma hakkına ulaşmakta ciddi paralar ödemek zorunda kalıyor. Bu temel hakların ya parasız ya da cüzi miktarlarda paralar verilerek ulaşılması sağlanmalıdır. Bunun yolu kamulaştırmadan ve kamusal dönüşümden geçmektedir. Eğitim ve sağlık gibi en temel ihtiyaçlarda, okulların ve hastanelerin çoğu hala kamu kuruluşu gibi gözükmesine rağmen içeriği piyasacı ve gerici bir dönüşüme tabi tutulmuştur. Ortaya çıkan sonuç; randevu alamadığımız hastaneler, ilaç bulamamak, şehir hastaneleri gibi projelerle sağlık kuruluşlarının kent merkezlerinden taşınması ve sağlığa ulaşamamaktır. Bu yüzden sağlığın, sağlık kuruluşlarının halkın ihtiyaçları gözetilerek, sağlık emekçilerinin katılımıyla kamusal bir dönüşüme ihtiyacı vardır.

Derdimiz basit, derdimiz ortaktır! Geçinebilmek, barınabilmek, ısınabilmek, beslenebilmek yani kısacası insanca yaşayabilmek istiyoruz.

Bu konuda atılması gereken acil adımlar da, gerekli kapsamlı dönüşümler de yapılabilir. Türkiye’nin kaynakları bütün bunları yapabilecek potansiyele sahiptir. Ancak bunu yapabilmenin temel şartı bir avuç patronun çıkarını değil halkın çıkarını öne koymaktır. Halka şirin gözükeyim, ama esas olarak patronların çıkarlarını temel alayım diyenler bu adımları atamaz, ikisi bir arada olamaz.

Tam da bu yüzden bunu gerçek anlamda gerçekleştirecek tek güç halkın örgütlü gücüdür! Tam da bu yüzden halka çağrımızdır, örgütlü ve bir arada mücadele etmemiz gerekiyor. Kendi sorunlarımızı kendimizin konuşacağı, kendimizin talep edeceği, kendimizin çözeceği bir hareket kurmamız gerekiyor. Bu yüzden “Bizden çalınanları geri alacağız!” diyoruz ve bu mücadele çağrısını büyütme sözü veriyoruz.

Halkevleri