Halkevci Kadınlar Yaz Kampı Sonuç Metni

Hayatlarımıza yönelik saldırıların her gün daha da arttığı, derinleşen yoksulluğun kadınların omuzlarına yıkıldığı bir süreçte, “Yüzümüzü güneşe, sırtımızı dalgalara veriyor, umudu büyütüyoruz” çağrısıyla 15-18 Ağustos tarihleri arasında İzmir Dikili’de kadın yaz kampımızı gerçekleştirdik. Yüzümüzü umuda ve birbirimize döndük, düşlediğimiz kolektif ve özerk alanımızı birkaç günlüğüne de olsa şenlikli elbirliğimizle yeniden inşa ettik.

Kimimiz yakın yerlerden, kimimiz uzak yollardan geldik. Evleri, iş yerlerini, kocaları, babaları, patronları, bakım emeği yükünü geride bırakarak dayanışmamızdan aldığımız güçle yeniden birbirimize sarıldık. Bu defa hiçbiri için değil sadece kendimiz ve ortak düşümüz için ürettik. Kamp yerinin bulunmasından, çadırların kurulmasına, yemek dağıtımından, temizliğe kadar ortak emeğimizle var ettiğimiz özerk alanımızda çocuklar için de sosyalleşebilecekleri özerk alan yaratarak bakım emeğini kolektifleştirdik. Bachata ile bedenimizi dansın özgürlüğüne bırakıp, masal atölyesi ile vahşi kadının izini sürdük. Tiyatro sporu ile yeteneklerimizi, amigurimi ve ahşap oymacılığı ile yaratıcılığımızı ortaya döküp bez çantalarımızı boyadık. Birlikte hüzünlenip birlikte eğlendik, ay ışığı altında dans ettik, kamp ateşi etrafında sohbet ettik. Tartışma atölyelerinde içinde bulunduğumuz siyasal ortama ve örgütümüze, feminist harekete dair değerlendirmeler yaparak önümüzdeki döneme dair yol ve yöntemler tartıştık. Yaptığımız tartışmalardan kendimize ve örgütümüze görevler çıkararak kentlerimize döndük. 

Dünyada yoksulluk, savaşlar, kadın düşmanlığı derinleşirken gücümüz dayanışmamızdan, gücümüz örgütlülüğümüzden geliyor. 

Kampımızı sistemin ve iktidarın çoklu saldırıları ile hayatlarımızı kuşattığı bir anda gerçekleştirdik. Derinleşen ekonomik kriz ile artan yoksulluk, elektrik-su-gıdaya her gün gelen zamlar, barınma sorunu, asgari ücret diye dayatılan açlık sınırının altındaki ücretler, sermayeye açılan kentlerde her afetin bir felakete dönüşmesi, sokak hayvanlarına yönelik katliam yasası, kadınların kazanılmış haklarına yönelik saldırılar, emperyalist savaş ve işgaller, tüm dünyada yükselen aşırı sağ, mülteci düşmanlığı, kadın ve LGBTİ+ düşmanlığı, aile politikaları…

Ekonomik kriz her geçen gün daha fazla derinleşiyor. Kriz herkesin krizi mi diye sorduğumuzda yanıt hayır oluyor. Sermaye karlarına kar katar iken biz daha fazla yoksullaşıyoruz. Yoksulluktan, işsizlikten en fazla kadınlar etkileniyor. Eğitim, sağlık gibi kamusal olması gereken hizmetlere gün geçtikçe daha fazla para harcıyoruz. Giderlerimiz her geçen gün artarken gelirlerimiz eriyor. Yerküre üzerinde krize giren neoliberal patriyarkal kapitalist sistem krizi yönetmek için kadınlar üzerindeki baskı politikalarını artırıyor.

Tüm dünyada aile ve beden politikaları benzerlik gösterirken örgütlü kadın hareketine yönelik saldırılar sistematik olarak artıyor. Mülteci ve LGBTİ+ düşmanlığı kadın düşmanlığı ile iç içe örgütleniyor. 

Bir süredir dünyada ortak gündemler ile örgütlediğimiz süreçler azalmış olsa da kadınlar dört bir yanda gerici aile politikalarına, beden politikalarına karşı benzer taleplerle mücadele ediyor. Kürtaj hakkı mücadelesi, eşit işe eşit ücret mücadelesi, feminist grevler, aşırı sağa karşı uyarı için düdük eylemleri, savaşa karşı dayanışma ağları… Yakın tarihte olduğu gibi uluslararası bir kız kardeşlik köprüsü ile ortak eylemler örgütlenemese de farklı ülkelerde kadınların benzer söylemlerle faşist iktidarlara karşı direndiğini görüyoruz. Bu itirazları yeniden birleştirmeye, birbirimizin sözünü bir ülkeden diğer ülkeye taşımaya belki de her zamankinden daha fazla ihtiyaç var. Dünyayı yeniden yerinden oynatmak için bu hareketlerin birbiri ile bağını kurma, uluslararası kadın dayanışmasını yeniden örgütlemek için harekete geçme zamanıdır.

Yoksullaştırma politikalarına ve yoksulluğu yönetmenin aracı olarak iktidarın sığındığı aile politikalarına karşı emeğimizi ve hayatlarımızı savunmak için harekete geçiyoruz.  

Yoksullaştırma politikaları ile her gün daha da yoksullaşarak daha fazla güvencesizleştiriliyoruz. Emeğimiz her geçen gün daha fazla değersizleşiyor. İktidar yoksullaştırma politikalarını yönetmenin aracı olarak da kadınların görünmeyen ev içi emeğine sarılıyor. Bunun için de aileyi güçlendirmek adına kazanılmış haklarımıza saldırılıyor. Kazanılmış haklarımıza saldırılardan güç alan erkekler şiddet uygulamaktan çekinmiyor. Kadın cinayetlerinin çok fazla artış gösterdiği bir süreçten geçiyoruz. Yoksullaştırma politikaları sonucu barınma güçlüğü, işsizlik, kreşe erişememe gibi nedenlerle kadınlar şiddet gördüğü evlilikleri bitirmekte güçlük çekiyor. Yoksullaştırma politikaları, aile politikaları ve erkek şiddetinin birbiri ile iç içe geçtiği noktada erkek şiddetine karşı mücadelenin aynı zamanda yoksullaştırma politikalarına karşı mücadele olduğunu biliyoruz. Bu gerçeklikle kreş hakkı gibi kamusal haklarımızı kazanmak için mücadele ederken aynı zamanda yoksulluğa karşı kooperatif, kadın emeği pazarı gibi dayanışma ağlarını büyüteceğiz. Orta vadeli programla, kamuda tasarruf zırvalarıyla kamusal haklarımızdan tasarruf etmelerine izin vermeyeceğiz. Kamusal sağlık, kamusal eğitim, barınma hakkımız için mücadele edeceğiz. Aile politikaları ve erkek şiddetine karşı aile ve sosyal politikalardan erkek yargıya yapısal şiddetin kaynaklarını görünür hale getirerek 25 Kasım’a giden süreci bugünden örgütleyeceğiz.

Kadın düşmanlığının dinci gericilikle beslendiği, eğitimin, kamusal alanın, özel alanın dinci gericilikle yeniden inşa edildiği koşullarda feminist laiklik mücadelesini büyüteceğiz.

İran’dan, Polonya’ya kadar pek çok ülkede kadınların yıllardır dinci gericiliğe karşı mücadeleleri sürüyor. Kamusal ve özel alanın tamamından dinsel hegemonyanın yok edilmesi mücadelesi faşizme karşı mücadelenin en önemli unsurlarından birisi olarak karşımızda duruyor. Kadınların bedenlerine, emeklerine ve doğrudan hayatlarına dair müdahalenin önemli bir aracı olarak faşist diktatörlükler tarafından yıllardır dinci gericilik bir araç olarak kullanılıyor. İran, Afganistan gibi ülkelerde faşist iktidarlar doğrudan şeriata dayalı hükümlerle savaşı, kadın bedenine hükmetmeyi meşrulaştırıyor. Ülkemizde ise kadın düşmanlığı, LGBTİ+ düşmanlığı iktidar eliyle, Diyanet eliyle dinci gerici argümanlarla meşrulaştırılıyor. Kamusal alan ve özel alan dinci gericilik ve bu gericilikten beslenen yeni erkeklik biçimleri ile yeniden inşa ediliyor. Hayatlarımızı kuşatan kutsal aile yalanları dini referanslara dayandırılıyor. Eğitim sisteminde yapılan müfredat değişikliğinden ÇEDES uygulamasına kadar çocukların yaşamı cemaat ve tarikatlara teslim ediliyor. Feminist laiklik ilkesi yaşamlarımızı savunmanın ve yeni bir yaşamı inşa etmenin aracı olarak en temel ilkelerimiz arasında yer alıyor. Kreş talebinden çalışma özgürlüğüne, cinsel kimliklerin ve yönelimlerin özgürlüğünden laik bilimsel eğitim mücadelesine, kürtaj hakkının talebinden nitelikli sağlık hakkına kadar pek çok alanı feminist laiklik ilkesi ile örgütleyeceğiz. 

Yaşanabilir, güvenli kentler için mücadele ederken kadın örgütümüzü afetlere hazır hale getireceğiz.

Sermayeye açılan kentlerde her afet bir felakete dönüşüyor. Özelleştirme ve denetimsizlik sonucu yağmurdan sonra kaçak elektrik akımı öldürebiliyor, yangınlar kontrol altına alınamıyor, yağışlar sel ve heyelana neden oluyor. Tüm bu felaketlerin en büyüğü 6 Şubat depremlerinin sonuçlarını ise hala yaşıyoruz. Her afette olduğu gibi depremin sonuçları da hala en fazla kadınları etkiliyor. Acımız ve öfkemiz büyük olsa da dayanışmamızdan güç alıyoruz. 6 Şubat’tan bugüne Hatay’daki çalışmamızda kadın örgütü deneyimlerimizi, Hayte’lerin deneyimlerini ortaklaştırarak kadın örgütümüzü afetlere hazır hale getirirken, kentlerin afetlere hazır hale getirilmesi ve güvenli barınma hakkı gibi taleplerimizi büyüteceğiz.

Emperyalist savaş politikalarına ve işgallere karşı mücadeleyi dayanışmayı büyüteceğiz.

Emperyalist savaşlar ve işgal politikaları milyonlarca insanı doğrudan etkilerken, göçler, ırkçılık, sağ iktidarların yükselişi, mülteci düşmanlığı ile dünyanın büyük bir bölümünü etkisi altında bırakıyor. Bir yanda Ukrayna Savaşı bir yanda Filistin topraklarında süren ve Lübnan sınırına kadar genişleyen savaş, bir yanda Suriye’de çatışmalar devam ediyor. İsrail’in Filistin’de uyguladığı işgal ve soykırımda on binlerce Filistinli öldü.

Bir yandan da iktidarın Kürt halkının eşitlik ve özgürlük talebine saldırıları, sınır ötesi operasyonlar, kayyum siyaseti, siyasi operasyonlarla devam ediyor.

Kadınlar açısından ise savaş daha fazla şiddet, taciz, tecavüz ve bakım emeği artışını beraberinde getirirken, mülteci düşmanlığı ile kadın düşmanlığı iç içe geçiyor. Mülteci düşmanlığı karşısında göçmen ve mülteci kadınlarla yan yana geldiğimiz zeminleri büyütme ihtiyacının farkındayız. Bugün emperyalist savaş ve işgale karşı direnişi büyüten tüm kadınların yanında olmak iktidarların ikiyüzlü politikalarını ve gizli iş birliğini açığa çıkarmaktır. Bulunduğumuz her alanda savaşın etkilediği her kadınla yan yana olmak savaşın kadın bedeni, emeği ve varlığı üzerindeki tahribatına karşı birlikte mücadele zeminleri yaratmanın yollarını arayacağız. İsrail işgaline karşı direnen Filistin halkının yanında olacağız. Savaş politikaları ve Kürt düşmanlığı karşısında Kürt halkının yanında olacağız.

Şimdi bizim olanı geri almak için yan yana gelişlerimizi büyütmek üzere yola çıkıyoruz. Yoksulluğa karşı hak mücadeleleri ve dayanışmayı, aile politikaları ve erkek şiddetine karşı feminist öz savunmayı, dinci gericilik karşısında feminist laiklik mücadelesini, göçmen/mülteci düşmanlığı ve ırkçılık karşısında feminist dayanışmayı büyüteceğiz.  

Tüm kadınları mücadeleyi büyütmeye çağırıyoruz. Yaşasın feminist mücadelemiz!