Saray’a karşı kadınların manifestosu

08.12.2025

Evlerden, sokaklardan, işyerlerinden, kampüslerden yükselen isyanımızla emeğimizi, bedenimizi, hayatlarımızı yağmalayan Saray iktidarına ve sermaye düzenine meydan okuyoruz. Ellerinde mor boyaları, ellerinde şemsiyeleri ile kadın düşmanlarından hesap soran, gericileri mahallelerinden kovan, işyerlerinde patronlara, evde kocaya, babaya, kampüslerde kayyumlara meydan okuyan kadınların isyanı bu ölüm ve sömürü düzeninin sonu olacak. Bizler; Devrimci Kadınlar, feminist dünyanın yılmak bilmez öncüsü, eşit, özgür ve sömürüsüz bir yaşam için kendi kaderimizi elimize alıyoruz.

Her geçen gün daha fazla yoksullaşırken, hayatımız ve bedenimiz üzerindeki baskı da sermayenin ve Saray’ın ihtiyaçları doğrultusunda artmış oluyor. Altında emeğimizin görünmezleştiği, ölümüne sömürüldüğü kutsal aile örtüsünü çekip atarken bakım emeğinin toplumsallaştığı bir yaşam inşası için yola koyuluyoruz. Yoksul mahallelerde ilmek ilmek örerek kazandığımız kreş hakkı mücadelesinin özgüveniyle cinsiyetleştirilen, ırklaştırılan bakım emeğini toplumsallaştıracağız. Her mahalleye parasız kreş, parasız bakımevi, aşevi, çamaşırhaneler açılmalıdır. Mümkün olduğunu biliyoruz ve mümkün kılmak için yola koyuluyoruz.

Kadınların varlığını aileden ibaret gören, aileyi kadınların yaşamlarının önüne koyan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı kapatılmalıdır. Kadınların yaşamsal haklarını aile sınırları içinde değil kadın bakış açısıyla ele alan, kendi bedenimiz ve hayatımız hakkında söz ve karar hakkımızı tanıyan, güvenceli iş, barınma hakkı, sosyal güvence haklarımızı garanti altına alan bir Kadın Bakanlığı kurulmalıdır.

Hayatlarımızı Saray’ın saldırılarına, sermayenin insafına teslim etmiyoruz. ‘Aile ve iş yaşamının uyumlaştırılması’ adı altında kadınlar arasında esnek, güvencesiz çalışma artıyor. Sermaye kadınların ev içi emeği sayesinde asgari ücreti en alt sınırlara çekerek bizim üzerimizden kar elde ettiği gibi, bu ev içi görevlerimiz sayesinde bizi esnek ve güvencesiz çalıştırarak ayrıca kar etmiş oluyor. Bu çalışma rejimi ise önce kadınlardan başlayarak tüm işçi sınıfı için kalıcı biçimlere dönüşüyor.

Toplumsal cinsiyet eşitsizliği her alanda olduğu gibi işyerlerimizde de eşitsiz koşullara neden oluyor. Eşit işe eşit ücret alamıyoruz. Sendikal haklarımız patronlar tarafından gasp ediliyor. Sendikaya üye olduğumuz için işten atılabiliyoruz. İşyerlerinde tacize, şiddete, mobbinge maruz kalıyoruz. En ağır sömürü koşulları altında güvencesiz çalıştığımız işlerde ölümle burun burunayız. Güvenceli çalışmak, güvenceli yaşamak istiyoruz. Aile politikalarının bizi güvencesiz çalışma koşullarına zorunlu kıldığı, güvencesiz çalışmanın da aileye bağımlı kıldığı koşullarda aile politikalarına karşı mücadelenin, iş yaşamında bizi koruyan ILO 190 için mücadele ile buluşması güvenceli yaşam hakkımız için bir zorunluluktur. Üretim alanlarından yeniden üretim alanlarına bütünlüklü bir mücadeleyi önümüze koyarak yola koyuluyoruz. Bugün kayıt dışı, en güvencesiz biçimlerde çalıştırılan göçmen kadınları da kapsayacak şekilde tüm kadınlar için güvenceli çalışma, eşit işe eşit ücret hakkımızı alacağız. Kadınların güvenceli çalışmasının önündeki tüm patriyarkal baskı ortadan kalkacak. Halkın hakları bayrağı aile politikalarına karşı isyanı yol eyleyen kadınların ellerinde sermayenin güvencesizlik ve ölüm düzenine karşı yükselecek, kadınların eşitlik, özgürlük ve yaşam mücadelesi Saray rejiminin karşısına dikilecektir.

Bedenimiz, emeğimiz patriyarkal kapitalizmin çarkları arasında sömürülürken bir yandan da erkek şiddetinin tırmandığı ülkemizde bir kadın katliamı yaşanıyor. Erkek şiddeti devletin tüm kurumları; bakanlıkları, Diyanet’i, medyası ile örgütlenen kadın düşmanlığından güç alıyor. Bizler bulunduğumuz her alanda bu yapısal şiddeti ifşa ederken, mor boyalarımızla kadın düşmanlarının kapısına dayanmaya devam ederken, kendimizi ve birbirimizi yaşatacağız. Erkek şiddetine karşı dayanışma ağlarımızı kuracak, bireysel ve kolektif güçlenme araçlarımızı çoğaltacağız. Kadınları öldüren patriyarkal düzene karşı feminist özsavunmamızı kuşanıyoruz. İstanbul Sözleşmesi yeniden imzalanmalıdır, 6284 etkin uygulanmalıdır. Şüpheli kadın ölümleri aydınlatılmalı, etkin soruşturma sağlanmalıdır. Cezasızlık politikaları son bulmalı; haksız tahrik, iyi hal indirimleri kaldırılmalıdır. Her kente yeterli sayıda ve donanımda sığınak açılmalıdır.

Kaç çocuk doğuracağımıza, nasıl doğuracağımıza, ne giyeceğimize karar verme hakkını kendinde gören tüm adamlara ve Saray’a başkaldırıyoruz. Bedenlerimizin ve hayatlarımızın tek sahibi biziz. Bedenlerimizi, cinselliğimizi üremeden ibaret gören, cinsel sağlık hakkımızı gasp eden sağlık politikalarına karşı kadınların sağlık hareketini kuruyoruz. Üreme sağlığını hedefleyen sağlık politikaları cinsel sağlıkla birlikte yürütülmelidir. 15-49 yaş izlemleri cinsel ve üreme sağlığı yanında menopozu da kapsayacak şekilde koruyucu sağlık hizmetleri kapsamında olmalıdır. Kürtaj hakkı önündeki fiili yasaklar kalkmalı, doğum kontrol yöntemleri parasız ve ulaşılabilir olmalı, HPV aşısı herkes için parasız olmalıdır.

Genel ahlak üzerinden yaşam biçimlerimize, varoluşlarımıza yönelik toplumsal baskı her gün daha fazla artıyor. LGBTİ+’lara yönelik özel nefret politikası ile yaşam hakkı tehdit ediliyor. Bu nefret politikası gökkuşağının renklerini dahi yasaklamaya varacak kadar akıl almaz boyutlarda ilerliyor. LGBTİ+’ların yaşam hakkına yönelik saldırılar karşısında yeni bir toplumsal yaşamın inşası için direnişi tüm renkleri ile büyütüyoruz. Nefretin son bulduğu, hiç kimsenin cinsel kimliğinden, yöneliminden dolayı ayrımcılığa uğramadığı bir yaşamı feminist ilkelerle kuracağız. Nefret suçları açık şekilde tanımlanarak, LGBTİ+’lar şiddetten korunmalıdır. LGBTİ+’ların sağlık, eğitim, barınma, çalışma hakkı ihlalleri son bulmalıdır. Kendi bedenlerimiz hakkında her türlü karar hakkı tanınmalıdır. Cinsiyet uyum süreci parasız, erişilebilir, ayrımcı uygulamalardan uzak ve hızlı olmalıdır. Hormon ilaçlarına parasız, kesintisiz erişim sağlanmalıdır. Şiddet gören LGBTİ+’lar için güvenli barınma merkezleri kurulmalıdır.

Bedenimiz, hayatımız ve özgürlüğümüz için feminist laiklik mücadelesini yükselteceğiz. Özel alanın kadınların bedenini, yaşamlarını tahakküm altına alan her türlü dinsel ideolojiden ve dinsel ideolojinin meşrulaştırdığı erkek egemenliğinden arındırıldığı bir toplumsal yaşamı inşa edeceğiz. Haklarımıza, bedenimize, hayatlarımıza yönelik saldırıların odağında yer alan Diyanet kapatılmalıdır. Dinsel, cinsiyetçi ideolojiden arındırılmış bilimsel eğitim hayata geçirilmeli, toplumsal cinsiyet eğitimleri okullarda müfredata eklenmelidir. Mahallelerde gericiliğe karşı mücadele veren, ‘kadın hükmünde kararname’ ile Diyanet’i kapatan, gericileri üniversitelerden, sokaklardan mor boyalarla, şemsiyelerle kovan kadın militanlığı laik bir toplumsal düzeni yeniden inşa edecektir.

Filistin’de, Suriye’de kadınları katleden, bedenleri üzerindeki erkek şiddetini artıran emperyalist politikaların ortağı Saray iktidarı bir yandan Ortadoğu’da konum elde etmenin peşinde koşarken bir yandan da ucuz göçmen emeği üzerinden çıkar elde ediyor. Ülkemizde göçmen kadınlar ucuza, güvencesiz çalışıyor, erkek şiddetine, her türlü sömürüye maruz kalıyor. Emperyalizme, işgale, sömürgeciliğe karşı antiemperyalist mücadeleyi savaş ve işgal altındaki kadınlarla dayanışmayı, göçmen kadınlarla dayanışmayı büyüten bir çizgide ilerleteceğiz.

Türcü, neoliberal patriyarkal kapitalizmin yarattığı felaketler çağında ekolojik yıkımdan en çok etkilenen kadınlar oluyor. Afetlerde kadınlar üzerindeki bakım emeği, erkek şiddeti artıyor. Emperyalist şirketlerin geçimlik arazileri yağmasıyla ortaya çıkan mülksüzleşme en çok kadınları etkiliyor. HES’lere, JES’lere, termik santrallere karşı barikatın en önünde direnen kadınlar doğanın ve hayatlarımızın özgürleştiği yeni bir yaşamın kurucularıdır. Zeytinliklerimizden ormanlarımızdan yağmacı emperyalist şirketleri söküp atacak, patriyarkal kapitalizmin doğa üzerindeki tahakkümünü kıracağız.

Milyonları mülksüzleştiren, yaşam alanlarını, tarım alanlarını gasp eden kapitalist yağmacı zihniyet kentleri de erkek egemen bir akılla kurmakta ve canlı odaklı değil sermaye odaklı inşa etmektedir Afetlerin felakete dönüşmesine sebep olan bu rantçı anlayışa karşı güvenli, parasız barınma hakkı kadınların mücadele konusudur. Afetlere dayanıklı kentler talep ederken bu kentlerin kadınların ihtiyaçları doğrultusunda düzenlenmesi, sokaklarında kadınların güvenle yürümesi, ulaşımdan, sağlığa, adaletten, eğitime kadar kadınların erişimini kolaylaştıracak yol ve yöntemlerin sağlanması kent hakkı mücadelemizin bir parçası olacaktır. Güvenli erişilebilir kent hakkı mücadelesi verirken bir yandan da kadın örgütümüzü afetlerin önlenmesinden, afet bilincine ve acil müdahale konularına kadar donanımlı hale getireceğiz.

Evlerden, işyerlerinden, atölyelerden, kampüslerden, üretim ve yeniden üretim alanlarından sesleniyoruz. Hayatlarımızı bu ölüm düzeninin çarklarına teslim etmiyoruz. Saray iktidarının ve sermayenin aile ve nüfus politikaları ile emeğimizi, bedenimizi ve hayatlarımızı yağmalamasına izin vermiyoruz. Örgütümüz direnişlerden halkın hakları hareketine doğru bu büyük adımı atarken, eşit, özgür ve güvenceli bir yaşam için kendi kaderini eline alan Halkevci Kadınlar kurucu bir özne olarak halkın hakları bayrağını en ileriye taşıyacaktır. Yeni bir toplumsal düzeni hemen bugünden feminist ilkelerle kurmak için kadınları mücadeleye çağırıyoruz.

Saray’a, aileye kul, sermayeye köle olmayacağız.

Yolumuz açık olsun.