Piyasacılık, gericilik ve faşizmin yönetiminde; halkın temel yaşamsal haklarının gasp edildiği, halkın ekonomisinin artık yaşamını sürdürecek asgari koşulların bile altında kaldığı, tarihin gördüğü en gerici iktidar odaklarının devleti yeniden şekillendirdiği koşullarda 31 Mart yerel seçimlerine doğru gidiyoruz.
Kamudaki neoliberal dönüşüm ve AKP iktidarının, merkezi yönetimin antidemokratik müdahale kapasitesini olağanüstü artıran yasal düzenlemeleriyle birlikte yerel yönetimler, yasal ve finansal açıdan kuşatılmış, şirketleşmiş, antidemokratik yapılara dönüşmüştür. Egemen sınıfların bütünü yerel yönetimlerde piyasacılık temelinde sömürüyü yoğunlaştıran, kentsel rantı artıran ve bu rantı yeniden dağıtan bir programı esas almaktadır. Böyle bir program içinde adayların belirlenme kriterleri de yerel çıkar odaklarının, mafyaların, müteahhitlerin ilişki ağlarını yönetebilme, sermaye programını kentsel alanda icra edebilme ve sermaye beklentilerini karşılamak üzerinden şekillenmektedir. Yani yerel seçimler ekseninde şekillenen tartışmalar, esasında bu rant programının düzen siyasetinin hangi kanadı tarafınca üstlenileceğinin ve kentsel rantın hangi sermaye gruplarına dağıtılacağının kavgasının bir yansımasıdır. Bu tartışma düzleminde halkın geniş kesimlerinin çıkarlarına odaklanan bir taraf yoktur.
Bu koşullarda “yerel yönetimler”, iktidar ve düzen muhalefeti açısından; iktidar ilişkilerini yeniden şekillendirmenin ana kavga alanı olarak görülmekte ve süreç “seçme-seçilme ilişkisine” ya da “kimin hangi belediyeye başkan” olacağına sıkıştırılmaktadır. Bu tablo sosyalist hareketin boşluğundan kaynaklanmakta ve halkın bağımsız çıkarlarını belli ilkeler ve program doğrultusunda var olan örgütlenmeleri ve direniş eğilimlerini büyüterek örgütlemek yerine “AKP karşıtlarının birliğini sağlama” üzerine kurulan muhalefet çizgisinin de sonucu olarak şekillenmektedir. Türkiye halkları, önüne getirilen adayların “hangisinin daha gerici hangisinin daha faşist ya da hangisinin daha rantçı” olduğuna göre seçim tutumu almaya zorlanmaktadır.
Türkiye sosyalist hareketi, halkı bu ikiliklere mahkûm eden siyaset biçimini aşacak nesnel imkânlara sahiptir.
Kapitalizm en son geldiği noktada ardı ardına felaketler ve krizler üretmektedir. Doğal ve toplumsal yaşamın varlığı ve sürekliliği tehdit altındadır. İnsanlığın 21. yüzyılda geldiği en ileri uygarlık birikimini üreten işçi sınıfı, bir toplumsal sınıf olarak temel toplumsal gereksinimlerini karşılamaktan yoksun bırakılmaktadır.
Sermayenin kârlılığını katladığı yerde eşitsizlik, sömürü, yağma ve geçim sıkıntısı karşısında halkta hoşnutsuzluklar gelişmekte, işçiler başta olmak üzere ezilen sınıfların çeşitli kesimlerinde direniş ve mücadeleler yükselmektedir. Deprem bölgesinde çok daha özel bir biçim alan yoksulluk, yeniden inşa sürecinde çatışan sınıfsal çıkarlar ve bu temelde süren yaşam mücadelesi de Türkiye sınıflar mücadelesinin özel bir başlığı olarak öne çıkmaktadır.
Bu koşullarda “hayatta kalma davası” sınıf savaşlarının merkezi çatışma hattını, “Yaşamak İçin Örgütlen” sloganı bu davanın parolasını oluşturmaktadır.
Yağmaya, Talana, Yıkıma karşı; Haklarımıza, Kentlerimize, Hayatlarımıza Sahip Çıkıyoruz!
Yerel yönetimlerin neoliberalizmin, gericiliğin ve faşizmin kurucu aygıtı olarak işlevlendirildiği, işçi sınıfına dayatılan yoksulluğun etkisinin her geçen gün daha da arttığı, hem merkezi iktidar hem de belediyeler eliyle temel hizmetlerin piyasalaştırıldığı ve halkın müşterileştirildiği koşullarda “halkın en temel örgütlenme birimi” olan yerel yönetimler; “yaşam hakkı” mücadelesinin temel kavga alanlarından biridir.
Yerel yönetimler; ranta, yağmaya karşı direnişin ve temel kamusal hakları geri kazanma mücadelesinin sürdüğü, yerelin özgün koşullarına göre halkın kendi çıkarları ve örgütlü gücü doğrultusunda müdahale edebileceği kavga alanlarıdır.
Yerel yönetimler; neoliberalizme, gericiliğe, ırkçılığa, cinsiyetçiliğe ve ekolojik yıkıma karşı hak mücadelelerinin doğrudan hedefidir. İnsan ihtiyaçlarını şirket kârlarının önüne koyan, doğrudan demokrasiye dayalı bir yerel yönetim anlayışıyla inşa edilecek fiili, meşru, militan mücadelenin ve bu mücadele hattı içerisinde halk meclisleri gibi organların gelişme zemini mevcuttur. Bu zemin ancak, işçi sınıfının bağımsız çıkarları temelinde bir mücadele çizgisi ve halkçı demokratik bir yerel yönetim programı ile bu programa sahicilik katacak, yaygınlaştırılabilir ve geliştirilebilir somut halk örgütlenmeleri aracılığıyla değerlendirilebilir.
Halkevleri yerel seçim sürecini, Türkiye halklarının bağımsız çıkarlarını temsil edecek bir siyasi hattın inşasının ihtiyaçları ve görevleri doğrultusunda değerlendirmektedir. Bu çizginin yaratılmasının gereği olarak halkevciler yerel yönetim sürecine, yeni dönemin hak mücadeleleri perspektifiyle yaklaşmaktadır. Şirketleşmiş neoliberal belediyeciliğin bir parçası olmayı değil bu anlayışla hesaplaşmayı, halkın kendi bağımsız talepleri ve yerel öz örgütlenmeleri ile yerel seçim sürecine ve yerel yönetimlere müdahil olmayı hedeflemektedir. Bu kapsamda neoliberal belediyeciliğin sağ ya da sol liberal tüm eğilimleriyle aramıza kırmızı çizgiler çekiyoruz, iktidar karşısında “mevzileri kaybetmeme” ya da “mevzi kazanma” gerekçesiyle, karşı çıktığımız neoliberal, yozlaşmış, anti demokratik yönetimlerin tanıdık yüzler altında sürdürülmesini meşrulaştırmıyor, buna sessiz kalmıyoruz. Halkın bağımsız taleplerinden oluşan bir programı, doğrudan eyleme dayalı hareket biçimini ve bağımsız öz-örgütlenmelerini güçlendirme, ilerletme hedefiyle hareket ediyoruz.
Halkevciler yerel yönetimler çalıştayında; Yerel seçim sürecinde barınmadan beslenmeye, eğitimden sağlığa, ulaşımdan afet yönetimine kadar halkın en temel yaşamsal haklarını/yaşamak için şartlarını örgütleyecek bir çizginin açığa çıkartılması ve halkın emeğiyle değer kazanan kentlerimizin yağma ve talan programlarıyla sermayeye peşkeş çekilmesine müdahale edebilecek, kentine ve haklarına sahip çıkacak somut “halk örgütlenmelerinin” inşa edilmesi/kurucu adımlarının atılması için mücadeleyi örgütlemeyi esas alacak bir politik-pratik programı belirlemiştir.
- İlkesel olarak, hangi parti yönetiminde olursa olsun şirketleşmiş neoliberal belediyeciliği ve onun halkın karar alma süreçlerine etkin katılımını reddeden antidemokratik yapısına karşı halkçı demokratik bir belediyeciliği savunacak ve halkın söz, yetki, karar sahibi olduğu yerel yönetimler kuruluncaya kadar yerel yönetimlerin kendisini bir kavga alanı olarak tanımlayacağız.
- Kentlerimizi ve doğamızı yağmalayan, kentsel hizmetleri piyasalaştıran, toplumsal yaşamı gerici kuşatma altına alan, kendisine oy vermeyene hizmet sunmayan, Kürt hareketinin kazandığı belediyelere kayyum atayarak seçme ve seçilme hakkını dahi tanımayan AKP liderliğindeki faşist iktidar koalisyonu karşısında etkin bir muhalefet çizgisi izleyeceğiz.
- Belediyeleri iktidara kaptırmamak adına muhalif bir parti adı altında benzer bir programla yerel yönetimlere talip olanları desteklemeyecek, yerel yönetimleri kazanmaları halinde halkın çıkarlarını savunmak için gerektiğinde onlar karşısında da sesimizi yükselteceğiz.
-
Barınma, ulaşım, gibi temel yaşamsal ihtiyaçlarımız için mücadelenin bir boyutu kentsel yağma ve ranta karşı mücadele etmek iken, bir yandan barınma hakkımız, sosyal konut, kreş, ücretsiz ulaşım hakkımızı kazanmak için hak mücadelelerini büyüteceğiz.
- İradesi kayyumlarla çiğnenen Kürt halkının demokratik mücadelesi ile dayanışma içinde olacak, bu dayanışmayı seçmen davranışının ötesine taşıyan toplumsal mücadelelerde yan yana gelmeye öncelik vereceğiz.
- Seçim sürecinde partileri ya da adayları değil, halkın şartlarını içeren halkçı-demokratik bir programı savunacak, partiler ve adaylar karşısında bu program çerçevesinde tutum alacağız.
- Muhtarlıkları kent halkının hak mücadelelerinin örgütlenmesinde, mahallelerin seferber edilmesinde önemli bir mevzi olarak ele alacak, bu perspektifle yürütülen muhtarlık çalışmalarını destekleyeceğiz.
- Somut mücadele gündemleri etrafında oluşturulmuş meclis tipi organların, yerel seçim sürecinde halkın taleplerinin dile getirilmesi, seçimlerle oluşacak belediyelerle ilişkilenme, sermaye politikalarına ve anti-demokratik uygulamalara etkin muhalefet ve ilerici unsurlarca kazanılan belediyelerde karar alma süreçlerine etkin katılım için değerlendireceğiz.
-
Dinci gericilik ve sadaka kültürü ile iktidarın pekiştirilmesine karşı ve bunun aracı olarak kullanılan yerel yönetimlerde yerel hizmetlerin dinsel referanslardan, dinsel baskılardan arındırılması hedefiyle laiklik mücadelesini büyüteceğiz.
- Yerel yönetimlerin kadınlara yönelik ayrımcılığın, erkek şiddetine ve LGBTİ+ düşmanlığının önlenmesi yönündeki çalışmaları ancak toplumsal cinsiyet eşitliğini esas alan bir yerel yönetim anlayışı mümkündür. Toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması, kadınların söz, yetki, karar hakkı için yerel yönetimleri kavga alanı olarak göreceğiz. Toplumsal cinsiyet eşitliği ve erkek şiddetinin önlenmesinde atılan olumlu adımlarda ve çalışmalarda etkin katılım süreçlerimizi değerlendireceğiz.
Bu kentte emeğimiz var, haklarımız var!
Halkın şartları var!
Söz, yetki, karar, iktidar halka!
Halkın belediye yönetiminde söz, yetki, karar sahibi olacağı mekanizmalar kurulmalı, mahalle-semt-ilçe düzeylerinde oluşturulacak meclislerle kent politikası ortak belirlenmelidir.
Sağlıklı, güvenli barınma haktır!
Kentsel dönüşüm adı altında, rezerv alan ve riskli alan ilanları bahane edilerek halkı kent merkezlerinden sürgün edecek proje ve uygulamalara son verilmeli, halkın ihtiyaçları ve deprem riski doğrultusunda yerinde dönüşüm yapılmalıdır.
Belediyeler tarafından afet eğitimleri yapılmalı, riskli yapılar ve kamu binaları güçlendirilmeli, toplanma alanları arttırılmalıdır.
Afetlere karşı dirençli, güvenli kentler için bilimsel, kamusal planlamayla acil önlemler alınmalı ve kentler halkın yaşam alanları odaklı yeniden yapılandırılmalıdır.
Kentleri ve ekolojik yaşamı tehdit eden rant ve yağma projeleri derhal iptal edilmeli, kent ve ekoloji suçları işleyen yerel yöneticiler görevden el çektirilmeli-yeniden görevlendirilmemeli, kamu görevlileri yargılanmalı ve halka hesap vermelidir.
Belediyeler ev sahibi olmayanlara yönelik parasız ya da sembolik fiyatlarla kiralanan sosyal konutlar inşa etmelidir. Sağlıklı, güvenli, eşit-nitelikli barınma yerel yönetimler tarafından güvence altına alınmalıdır.
Temel yaşamsal ihtiyaçlar kamulaştırılmalıdır!
Enerji, su ve doğalgaz kullanımında halkın asgari ihtiyaçları parasız karşılanmalıdır. Toplu taşıma eğitim, iş, sağlık gibi zorunlu kullanımlar için parasız sağlanmalı, bunların dışında sembolik ücretli hale getirilmelidir.
Kentsel hizmetlerin tamamı dinsel referans ve baskılardan arındırılmalıdır.
Halkın sağlıklı, nitelikli ve güvenli, gıdaya erişimin sağlanması için tarım-kırsal alanların korunması ve ekoloji/yerel üretim-tüketim kooperatifleri ve tanzim satış kooperatifleriyle gıdaya ve temel ihtiyaç maddelerine ulaşması güvence altına alınmalıdır.
Belediye şirketlerinde çalışan taşeron ve her türlü geçici işçiler için iş güvencesi, insanca yaşayacak ücret sağlanmalı ve işçilerin kadrolu, özgürce sendikalı -toplu sözleşmeli çalışma hakkı yerine getirilmelidir.
Kültürel etkinlikler, geziler bütün kent halkına erişecek şekilde, onların istek ve önerileri de gözetilerek, demokratik bir biçimde organize edilmelidir.
Belediyeler tarafından mahalle merkezlerinde aşevi, çamaşırhane, temiz içme suyu, kreş, kütüphane-etüt salonu, spor merkezi vb içeren yaşam merkezleri inşa edilmelidir.