Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turunu Tayyip Erdoğan kazandı ancak bu seçimlerden çıkan sonuç “halkın iradesi” değildir. Adil ve olağan koşullarda gerçekleşmeyen bir seçimden çıkan sonuca “halkın iradesi” denilemez. Bu sonuçla Erdoğan liderliğindeki faşist iktidar koalisyonuna meşruiyet atfedilemez.
Karşı karşıya olduğu krizlere köklü çözümler sunamayan ve partisinin yaşadığı çözülmeyi durduramayan Erdoğan, bunu dengelemek için seçim gecesi Saray’ın balkonuna çıkardığı 7’li gerici-şoven ittifaka ve çatışma diline sarılmaktadır. Karşımızdaki halka savaş ilan eden bir faşist ittifaktır.
Hiçbir seçim sonucunun değiştirmeyeceği gerçek bu iktidarın meşruiyetini çoktandır yitirdiği ve halkın çoğunluğu tarafından istenmediğidir. Halk düşmanı bu iktidar devrilene kadar halkın direnişi de sürecektir.
Bu seçimlerde bir yenilgi varsa o da halkın direniş potansiyelini seçmenliğe indirgeyen, mücadeleyi sandığa hapseden seçim odaklı muhalefet stratejisinin yenilgisidir.
Seçim odaklı muhalefet, bir seçim daha kaybetmekle kalmamış, aritmetik denklemleri gerekçesiyle faşizmin “göçmen karşıtı” ve “güvenlikçi” söylemlerini sahiplenerek meşrulaştırmıştır. Nihayetinde ülke siyasetinin ekseni daha da sağa kaymıştır.
Sosyalistler başkalarını suçlama kolaycılığına kaçmadan, özeleştiri zorunluluğunun üstünden atlamadan, halka karşı savaş halindeki bu faşist iktidar karşısında halkın sandığa sığmayan direnişini örgütlemekle yükümlüdür.
Örgütsüz bir halkın ve gerçek bir toplumsal harekete yaslanmayan bir muhalefetin faşizmi alt etmesi mümkün değildir. Güçlü bir sokağın, güçlü bir toplumsal hareketin varlığı da ancak işçileşen, yoksullaştırılan, temel hak ve özgürlükleri gasp edilmiş geniş halk kitleleriyle doğrudan temas halinde, onların somut sorunları ekseninde harekete geçirilmesi ve örgütlenmesi ile mümkündür.
Halkevleri olarak 21 yıldır bu faşist iktidarın karşısında nasıl tavizsiz bir duruş sergilediysek aynı kararlılıkla mücadeleye devam edeceğiz. Muhalefetin yaşadığı sağcılaşmayı hayırhah karşılamayacak; ırkçı, gerici, şoven, cinsiyetçi politikaların normalleştirilmesine ve örgütlenmesine karşı duracağız. Direnişçi geleneğimize ve birikimimize yaslanarak, hatalarımızdan ve eksiklerimizden dersler çıkarıp “nasıl yapabiliriz” sorusunun yanıtını, sınıf eksenli bir bakışta ve kitle mücadelelerinin içinde arayarak ilerleyeceğiz.
Açlık, yoksulluk ve şiddet sarmalında yaşamamızı isteyenlerin karşısına dikileceğiz. Halkın hak mücadelelerini ve özsavunmasını örgütleyeceğiz. Daha fazla örgütlenecek, daha geniş kesimlere ulaşacağız. Bir kişinin daha iş cinayetlerinde, kadın cinayetlerinde ölmemesi için, bir kişinin daha haksız yere işten atılmaması için, bir kişinin daha şiddete/tacize uğramaması için, bir kişinin daha yatağa aç girmemesi için, insanca yaşamak için ısrarla mücadele edeceğiz.
Halkın iradesini sokakta açığa çıkaracak, hayalini kurduğumuz eşit ve özgür bir ülkeye kavuşana kadar hiç yılmadan mücadele edeceğiz!
Herkesi bu faşist iktidarı yıkmak ve yeni bir ülkeyi kendi ellerimizle kurmak için örgütlenmeye, harekete geçmeye, Halkevleri’yle birlikte mücadele etmeye çağırıyoruz!