Teslim olmak yok, umutsuzluk yok, kurtuluş kendi ellerimizde! – Nebiye Merttürk

Ülkeyi her alanda enkaza çeviren, halk düşmanı bir iktidarın yavaş ama geri döndürülemeyen çözülme sürecini izliyoruz. 14 Mayıs seçimlerinde Tayyip Erdoğan’ın oyu yüzde 50’nin altına düştü, AKP ise yüzde 35’lere geriledi. Ne var ki muhalefetin adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun ve Millet İttifakı’nın oyu bu oranların üstüne çıkamadı.

Bu sandık sonuçları, düzen siyasetinin bir kriz içinde olduğunu ve Cumhur İttifakı’nın da Millet İttifakı’nın da kurdukları geniş koalisyonlara rağmen istedikleri toplumsal desteği alamadığını göstermektedir. Düzen siyasetinin iki ana aktörü AKP de, CHP de zayıflıklarını sağa kayarak, milliyetçi-şoven-gerici aktörlere tavizler vererek gidermeye çalışmaktadır. Bunun sonucu olarak iktidar karşıtı toplumsal tepki sağın farklı renklerinin yelkenini şişirmektedir. AKP, kadın ve LGBTİ+ düşmanı Yeniden Refah Partisi’ni ve adı işkencelerle anılan Hizbullahçı Hüda-Par’ı; CHP ise sabık AKP yöneticilerinden oluşan Deva ve Gelecek Partisi kadrolarını meclise taşımıştır. Bu zeminin karşımıza çıkardığı şey üçte ikisi İslamcı-faşist partilerden oluşan bir meclis ve bunlara ek olarak ikinci turun anahtarını elinde tutan Sinan Oğan şahsında temsil edilen yeni tipte bir faşist ittifaktır.

Bu durum genel olarak muhalefetin özel olarak sosyalistlerin krizine de işaret etmektedir. Sol işçileşen, yoksullaştırılan, temel hakları gasp edilmiş geniş halk kitlelerinin somut sorunlarını örgütlemekten, onun politik hareketini yaratacak zeminlerden uzaklaşmıştır. Bu durumda ekonomik kriz pandemi ya da deprem gibi toplumsal altüst oluşlar sonucunda geniş halk kitlelerinin kendiliğinden “muhalefete” yönelmesini beklemek siyasi körlüktür. Tam tersine devrimci siyasetin boşluğunda bu yıkım gericiliğin ve faşizmin kitle temelini beslemektedir. Nihayet halkın kendi sorunlarının çözümünün bir parçası olabileceği mücadele zeminleri kurulmadan gerçek bir dönüşümün sağlanamadığı, bunun sandık sonuçlarına da yansımayacağı bir kez daha görülmüştür. Faşizmi salt seçimler yoluyla alt etme stratejisi başarısız olmuştur. Başarısız olan, anti-faşist siyaset değil, sınıf siyaseti değil, anti-faşist mücadele ile sınıf mücadelesi arasındaki zorunlu bağı ihmal eden, halkın direniş eğilimlerini seçmen davranışına indirgeyen taktik ve stratejilerdir.

Gün ne bu çürümüş, gayri-meşru ve çözülmesini geri çeviremeyen faşist iktidar karşısında karamsarlığa gömülmenin ne de yeni hayal kırıklıklarına doğru yol almanın günüdür. Örgütsüz bir halkın ve gerçek bir toplumsal harekete yaslanmayan bir muhalefetin faşizmi alt etmesi mümkün değildir. Solun, anti-faşist güçlerin sandık sonuçlarına etki etmesi de ancak güçlü bir sokağın, güçlü bir toplumsal hareketin varlığıyla mümkündür.

Biz bu halkın sisteme ve iktidara karşı büyüyen hoşnutsuzluğunun, öfkesinin ve değişim arzusunun sandıklara sığmadığını ve herhangi bir seçim sonucuyla ortadan kalkmayacağını biliyoruz. Erzurum mitingine yönelik faşist saldırıda yüzü kana bulanan halkın, özsavunma ihtiyacını görüyoruz. Deprem bölgelerinde şaşırtıcı oy oranları değil, halkın hâlâ karşılanmayan temel ihtiyaçları olduğunu, bu ihtiyaçlar doğrultusunda halkın talepleri, çözüm önerileri ve yeniden inşa için kurucu bir kapasitesi olduğunu görüyoruz. Yaşanılan yıkım karşısında halkın yeşerttiği umudun, geliştirdiği dayanışma pratiklerinin henüz politikleşmemiş olduğunu ama bağrında yatan potansiyeli görüyoruz.

Faşizme karşı mücadelenin imkânını da işçi sınıfı hareketinin yavaş ama direngen ve kararlı seyrinde, kent ve kır yoksullarının, kadınların, üniversite gençliğinin, Alevilerin, Kürtlerin, faşizmin saldırıları karşısında Hopa’dan Gezi’ye, Fırat’ın doğusundan batısına, fabrikalardan kampüslere, sınıf dayanışmasından deprem sonrası toplumsal dayanışmaya, mahallelerden meydanlara barikat örerek direnenlerde görüyoruz.

Biliyoruz ki bu düzen çürüyor ve çözülüyor, biliyoruz ki bu düzenin karşısında milyonlarız ve biliyoruz ki şiddetlenerek sürecek kesintisiz sınıf mücadelelerinin içindeyiz. Halkı kendi bağımsız çıkarları etrafında saflaştıracak bir mücadeleyi örgütlemek gerektiğinin bilincindeyiz. Bu yolda bugüne dek birlikte yürüdüğümüz dostlarımızla, mücadele arkadaşlarımızla bu kavgayı ve dayanışmayı büyüteceğiz.

Bu eşitsizlik, sömürü, yağma, talan düzenine ve bu düzen sürsün diye tırmandırılan hukuksuzluğa, adaletsizliğe, şovenizme, dinci gericiliğe, kadın düşmanlığına, savaş politikalarına, yani neoliberalizme ve faşizme karşı direnişe, örgütlenmeye çağırıyoruz!

Kurtuluş halkın kendi ellerindedir!

Söz, yetki, karar, iktidar halka!