AKP’ye kaybettiren halkın itirazıdır. Emeğin iktidarı için halkın örgütlü gücünden başka kurtarıcı yok!

31 Mart 2024 yerel seçimlerinde AKP, 22 yıllık iktidarında ilk kez ikinci sıraya düşerek ağır bir yenilgi aldı. Bu sonucun en önemli belirleyeni, halkın AKP’nin izlediği ayrımcı, yağmacı, emek düşmanı politikalar karşısında büyüyen hoşnutsuzluk, öfke ve itirazıdır.

Haziran 2023 seçimlerinin hemen ardından tekelci sermayenin talep ettiği sömürü ve yağma programının tavizsiz uygulamaya sokulmasıyla birlikte yerel seçim sürecinde faiz artışı, TL’nin değer kaybetmesi, zamlar, yoksulluk halkın ana gündemi oldu. Ücret artışı, iş güvencesi, sendika hakkı için harekete geçen emekçilerin direnişleri Türkiye’nin dört bir yanından yükseldi. AKP’nin seçim mitinglerindeki katılım düşüşleri, kaderine terk edilen emeklilerin, gelecek kaygısı içindeki gençlerin iktidar partisine tepkisini yansıtıyordu.

Erdoğan’ın sınıfsal tepkileri milliyetçi, gerici biçimlerde yöneterek yarattığı toplumsal kutuplaşma, yerel seçimlerde aynı şekilde işe yaramadı. Halkın büyük çoğunluğunun iktidarın uyguladığı politikalara gösterdiği tepki, yerel seçim dinamikleriyle birleşerek sandığa yansıdı.

Öte yandan sandıktan birinci gelen CHP, AKP’nin uyguladığı sermaye yanlısı ekonomi politikalarına ya da neoliberal belediyecilik anlayışına esastan bir itiraz geliştirmedi, sol ilke ve değerleri savunmaktan çok merkeze yerleşen bir siyaset izledi. Bunun da sağ tabanla temas kurmaya yönelik bir taktik olmakla birlikte asıl olarak egemen sınıfların beklentileriyle uyumlu bir strateji olduğu ortada. Yani CHP’nin birinci parti olarak kazanması AKP’nin kaybetmesi, en geniş sol kamuoyunun moral üstünlük kazanması anlamında olumludur ancak solun ya da emekçilerin kazanması anlamına gelmemektedir. Sol ancak ve ancak siyaseti sandığa indirgemediği, emeğin bağımsız siyasetini izlediği ve gerçek bir toplumsal harekete yaslandığı ölçüde bu yeni durumu avantaja çevirebilecektir.

DEM Parti ise, binlerce asker-polisin özel bir seçim mühendisliği ile sandıklara taşındığı Şırnak, Bitlis ve Kars’taki gayri meşru sonuçları saymazsak Kürt illerinin tamamında büyük başarı elde etmiş, Kürt halkı iki dönemdir kayyumlarla gasp edilen iradesine sahip çıkmıştır.

Tüm bu tabloda sosyalist hareketin ve partilerin seçim politikalarının etkin olmadığını ve çoğu yerde beklenen teveccühle karşılaşmadığı da görülmüştür. Emekçinin yaşamını örgütlemeyi değil de sınıf siyasetini “slogana”, halkı da “seçmene” indirgeyen sandık eksenli çizgi, beklendiği üzere kaybetmiştir.

Oluşan tablonun ana aktörü sermayenin ölüm düzenine karşı yaşam mücadelesi veren, insanca bir yaşam isteyen, henüz bağımsız bir program ve kendi iktidarını kuracak politik örgütten yoksun halktır. AKP’ye kaybettiren, sefalet ücretlerine, taşerona, asgari ücret altı emekli maaşına, adaletsiz vergi yüküne, kent ve doğa talanına, iş cinayetlerine, iktidarın milyonları depremde enkaz altında bırakan yönetim anlayışına, dili Filistin söylerken kâr için eli İsrail’le bir olan ikiyüzlülüğüne itiraz eden her kesimden emekçilerdir. Emeklilerdir, kirasını ödeyemeyen, eşit işe eşitsiz ücretle çalıştırılan, insanca yaşanacak bir ücret alamayan, çocuğuna eğitim hizmeti sunamayan, bir azınlık zenginleşirken çoğunluğun geleceksizleştiğini gören emekçilerdir.
Sermaye, iktidar, düzen içi güçler seçim sonuçlarından sermaye programını güvence altına alacak dersler çıkarma seferberliğinde iken bizim için esas olan iktidarı sarsan emekçi halkın örgütlü bir güce dönüştürülmesidir.

Erdoğan’ın balkon konuşmasında 12. Kalkınma Planı hedeflerine sadık kalacaklarını, OVP’yi kararlılıkla uygulamaya devam edeceklerini vurgulaması TL’nin değer kaybetmesinin, enflasyondaki artışın devam edeceğinin göstergesidir. Bunun somut karşılığı daha fazla yoksulluk ve hayat pahalılığıdır. Türkiye kapitalizminin geldiği aşamada seçimlerde kaybetmeyi göze alacak şekilde sermaye programına bağlı kalan AKP’nin bu programı uygulamaktan başka yolu da yoktur. CHP de özü itibariyle sermaye programının temek ilkelerini savunmuş ve bir alternatif savunmamıştır. Bu seçim süreci ve sonuçları, sınıfsal çelişki ve çatışmaların önümüzdeki dönemde de şiddetleneceğinin, işçi sınıfının siyasetsiz, örgütsüz ve hareketsiz bırakılmasının yarattığı boşluğun sağ tarafından doldurulabileceğini göstermektedir.

Ana görevimiz bugün AKP’ye kaybettiren ancak henüz kendi iktidarını kuracak olan bir politik örgütten yoksun olan emekçi halkın bağımsız çıkarlarına dayalı bir programın savunulması, emek ve hak mücadelelerinin halkla birlikte büyütülmesi, bu mücadelenin politik örgütünün yaratılmasıdır.

Yağmayı, sömürüyü ve yoksulluğu derinleştiren sermaye programı karşısında halkın hakları mücadelesini büyütmek; bu kentte emeğim var, haklarım var diyerek neoliberal belediyecilik anlayışının karşısında durmaktır.

Başta Kürt halkı olmak üzere halkın iradesinin yok sayılmasına, kayyum siyasetine karşı halkın iradesini savunmak, faşizme karşı demokrasi mücadelesini büyütmektir.

Kadınların tarihsel kökleri güçlü olan eşitlik ve özgürlük mücadelesi, Anadolu’nun küçük ilçelerinden büyük kentlere kadar kadın adaylara gösterilen ortak sevince, Batman’da Hüda-Par karşısında simgeleşen başarıya dönüşürken erkek egemenliğine karşı kadın mücadelesini büyütmektir.

Güç kaybeden, her çatışmasını halka karşı açtığı savaşla tahkim etmeye kalkan iktidarın savaş siyaseti ile ayakta kalma çabasının karşısında barışı savunmaktır.

Halkın örgütlü gücünden başka kurtarıcı yok! Kendimizden başka kurtarıcı beklemiyoruz!